‘Kadife Karanlık’ kitabını okurken Marshall McLuhan’la epey iyi anlaştık.

Tartıştık,sorduk,sorguladık…

Bugün de küresel köy kavramı nasibimize düştü.

Dünya, McLuhan’ın 1960’larda “küresel köy” dediği şeye dönüştü. Teknolojinin dev adımları sayesinde her şey elimizin altında…

Amazon’dan sipariş veriyoruz, Netflix’te Kore dizileri izliyoruz, Twitter’da dünyadaki her olaya anında tepki veriyoruz.

Sınırlar mı?

Onlar sadece pasaport kontrolleri için gerekli. Ama gelin görün ki, köy sakinleri bu teknolojik nimetlerden yararlanırken, ne yazık ki köyde kayboldu.

Bir köyde yaşadığımızı sanıyoruz, oysa köy meydanı diye dolaştığımız şey, algoritmaların yönettiği, sosyal medyanın çarkları arasında ezildiğimiz dev bir kargaşa. Sosyal medya platformları bize “yakın olma” vaadiyle satıldı, ama gerçekte sadece birbirimizin vitrindeki hayatlarını izliyoruz.

Kimse köy kahvesinde oturup derin bir sohbete dalmıyor, kimse komşusuna "nasılsın?" diye sormuyor. Ne kadar komik , değil mi?

Hepimiz bir köyde yaşıyoruz ama kimse kimseyi gerçekten tanımıyor.

Hey gidi eski günler heyyy….

McLuhan'ın küresel köyünde haberler anında yayılacak, insanlar ortak değerlerde buluşacaktı.

Şimdi?

Bir olay olduğunda köy meydanında toplanıp kim daha fazla taş atacak diye sıraya giriyoruz. Mesela pandemi döneminde bunu çok güzel gördük. Covid-19’un başında insanlar birbirine destek olur diye bekledik, değil mi?

Ama ne oldu?

Komşumuz hasta mı, aç mı, bir şeye ihtiyacı var mı diye bakmak yerine internet başında 'sözde uzmanlık' yarışına girdik. Sosyal mecralarda virüs hakkında ahkam kestik, ama kapı komşumuzun nasıl olduğunu bile bilmedik.

Bir zamanlar aynı köyde yaşamanın anlamı dayanışma ve güven demekti.

Şimdi?

Komşumuzdan korkuyoruz. Sokaktaki her yüz bize tehdit gibi geliyor.

Çünkü McLuhan’ın “küresel köyü” sadece büyük olaylara değil, büyük korkulara da anında maruz kalmamıza neden oldu. Cinayetler, savaşlar, salgınlar…

Teknoloji bizi küresel bir köyde yaşamaya davet etti ama bu köy, insansız bir korku kasabasına dönüştü.

Eskiden köydeki dedikodular bile bir nebze olsun insaniydi, şimdi tüm dünya birbirinin hayatını izleyip insafsızca yargı dağıtıyor. Gerçekten biri için endişelenmek yerine, anında yargılamak için sıraya giriyoruz.

Mesela muhalif bir gönderi mi var? Twitter’dan üç fotoğraf görüp, beş hashtag atıyoruz, sonra meseleyi çözdüğümüzü sanıyoruz.

Gerçek çözüm mü?

Ona gerek yok!

Eskiden mahalleyi koruyan delikanlılar vardı, şimdi küresel köyümüzün yeni aktörleri klavye delikanlıları, ama delikanlık kavramının da içi çoktan boşaldı.

Acaba McLuhan küresel köyünde işlerin bu kadar basitleşeceğini tahmin eder miydi ?

Evet, küresel köydeyiz, ama bir köylü kadar bile samimi olmayı unuttuk. Komşusunu tanıyan, ona güvenen köylülerin yerini dijital maskeler takan, sahte yakınlıklarla dolu insanlar aldı.

Hepimiz "global köylü" unvanını kazandık, ama artık kimsenin elinden bir tas su içemeyecek kadar yalnızız.

Sonuç mu?

McLuhan’ın küresel köyünde hepimiz birer kayıp köylüyüz. Büyük bir hızla dünyaya bağlandık ama kendimize ve birbirimize ne kadar uzak olduğumuzu fark edemedik. Köy meydanında dolaşıyoruz, ama aslında hiçbir yere varmıyoruz.

Ve belki de en acısı, kimse artık bu labirenden çıkmak istemiyor.