Bir gün, içimden geldi, bir arkadaşıma dedim ki;
“Gel, aynı kitabı okuyalım. Sonra da altını çizdiğimiz yerleri birbirimize gösteririz.” Güzel fikir değil mi? Aynı hikayenin içine giriyoruz sonuçta, aynı karakterleri tanıyor, aynı cümleleri okuyoruz. Belki aynı satırlarda dururuz, aynı yerlerde iç çekeriz, belki de aynı kelimelere tutunuruz diye düşündüm.
Ama işte… öyle olmuyormuş.
Kitap bitti. Sayfaları açtık, altlarını çizdiğimiz yerleri gösterdik birbirimize. Ve o an anladım… biz bambaşka şeyler okumuşuz. Aynı kitabı tutmuşuz elimizde ama başka dünyalara gitmişiz. Onun altını çizdiği cümleye baktım, geçip gitmişim üstünden. Benim içimde fırtınalar koparan kelimeye o hiç dokunmamış bile.
Ve sonra şunu düşündüm…
Hayat da böyle değil mi?
Hepimiz aynı dünyadayız. Aynı gökyüzüne bakıyoruz, aynı sokaklardan geçiyoruz, aynı haberleri izliyoruz, hatta bazen aynı masada oturuyoruz…
Ama hepimiz bambaşka şeylerin altını çiziyoruz.
Sen bir sabah güneşini umut diye hissedersin, ben aynı sabahı yorgunluk gibi yaşarım. Senin için küçük bir tebessüm olan bir şey, bende koca bir özlemin izdüşümüdür belki. Aynı cümle, sana güç verirken bana hüzün getirebilir. Çünkü neye dokunduğumuz, içimizdekine bağlı. Dışarıdaki dünya aynı ama içeride çalan şarkı başka.
Altını çizdiğimiz yerler, aslında kim olduğumuzu ele veriyor. Ne hissettiğimizi, neyi özlediğimizi, nereye kırıldığımızı…
Kimse rastgele cümlelerin altını çizmez bence. Bir yere dokunmuştur. Bir şey hatırlatmıştır. Ya geçmişten, ya hayalden bir iz taşır. O yüzden aynı kitabı okumak, aynı şeyi yaşamak demek değil. Aynı hayatı yaşasak bile, hissettiklerimiz bambaşka. Çünkü biz o kitabın içinde, kendi yaralarımızla, kendi dualarımızla, kendi yarım kalmışlıklarımızla geziyoruz.
Ve bu farkındalık biraz içimi burktu açıkçası. Çünkü “beni en iyi o anlar” dediğin insanla bile aynı cümleye takılamıyorsun bazen.
Ama bir yandan da güzel…
Çünkü bu farklılık sayesinde birbirimizin hikayesine şahit oluyoruz. “Ben bunu nasıl atlamışım?” diye düşündüğümüz cümlelerde, karşımızdakinin kalbini görüyoruz.
Yani demem o ki, hayat bir kitap gibi. Hepimiz sayfa sayfa ilerliyoruz. Ama kim nerede durur, kim hangi kelimenin altını çizer…
İşte orası tamamen kendine ait.
Ve belki de en çok orada anlıyoruz birbirimizi…Altını çizdiğimiz yerlerde. Ya da hiç durup bakmadığımız yerlerde.