Bir zamanlar birazdan yazacağım sokaklar umutla doluydu.

Kiev’in meydanlarında toplanan Ukraynalılar, Kahire’de, Tunus’ta, Trablus’ta, Şam’da yeni bir düzen isteyen insanlar…

Kimisi özgürlük için yürüdü, kimisi yolsuzluğa isyan etti, kimisi de yıllardır süregelen baskıyı devirmek için meydanları doldurdu. Adına devrim dediler, bahar dediler.

Ama sonra ne oldu?

‘Turuncu Devrim’ Umut mu, Başlangıç mı?

2004 yılında Ukrayna’da "Turuncu Devrim" patlak verdi. Halk, seçimlere hile karıştırıldığını fark edince sokağa döküldü. Protestolar, tekrar edilen seçimler, değişen liderler… Bir süreliğine her şey güzel görünüyordu. Ancak devrimler yalnızca meydanlarda kazanılmıyor, masalarda da devam ediyordu. 2014’e geldiğimizde, ülke kendini Rusya’yla savaşın ortasında buldu. Kırım elden gitti, Donbas bir savaş alanına döndü. Halk özgürlük istemişti ama karşılığında savaş, yıkım ve ayrılık aldı.

 Turuncu Devrim belki de uzun bir kışın başlangıcıydı.

‘Arap Baharı’ Bir Hayalden Gerçeğe

Tam bu sırada, benzer bir isyan ateşi Orta Doğu’da yanıyordu. 2010 yılında Tunuslu bir adam kendini yaktı, kıvılcım büyüdü ve Arap Baharı başladı. Mısır'da Mübarek devrildi, Libya'da Kaddafi öldürüldü, Suriye’de Esad’a karşı ayaklanmalar başladı.

Demokrasi mi geldi? Hayır.

 Özgürlük mü? O da yok.

 Libya kabile savaşlarının pençesine düştü, Suriye parçalandı, Mısır’da askeri darbe oldu. Halk meydanlara umutla çıkmıştı ama karşılığında yıkım, kan ve kaos buldu.

Arap Baharı da Turuncu Devrim de aynı kaderi paylaştı. Her iki hareket de büyük umutlarla başladı ama sonuç hep aynı oldu.

Bölünmüş ülkeler, çökmüş ekonomiler, iç savaşlar ve milyonlarca göçmen… Siyasetçiler değişti ama yolsuzluk bitmedi. Liderler gitti ama özgürlük gelmedi.

Peki neden?

Çünkü asıl sorun liderler değil, kökleşmiş sistemlerdi. Eğer sadece lider değiştirip o çürümüş yapıyı olduğu gibi bırakırsanız, devrim dediğiniz şey sadece bir dekor değişiminden ibaret olur. Ve dekor değişirken sahnenin kendisi yıkılır.

Yeni Dünya Düzeni Önce Parçalar, Sonra Yok Eder

Bugün dünya düzeni öyle bir sistem kurmuş ki, eğer güçlü değilseniz, parçalanmaya mahkumsunuz. Önce içeriden bölünüyorsunuz, sonra dış müdahaleler başlıyor, ardından savaşlar, iç karışıklıklar… Ve sonunda geriye harabeye dönmüş bir ülke kalıyor.

Ama unutmayın, her şey halkın elinde. Elbette ki insanlar protesto hakkını kullanmalı, seslerini yükseltmeli. Ancak provokatörlere, dış müdahalelere, ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışanlara karşı dikkatli olunmalı. Çünkü tarih bize gösterdi ki, mücadele sadece meydanlarda değil, akıllı stratejilerle, sağlam temellerle ve bilinçli hareketlerle kazanılır.

Bahar beklerken kışa uyanmamak için, sadece kimin gideceğine değil, yerine neyin geleceğine de iyi bakmak gerek.