Yüce Allah’ın değişmez kanunlarından (sünnetullah) birisi de yarattığı varlıklar içinden bazılarını diğerlerine bir takım hikmetlere binaen- üstün kılmasıdır. Allah bazı mekânları, bazı zamanları, bazı şahısları diğerlerine üstün kılmıştır. Bu üstün kılma ve seçme konusunda –hâşâ- hiç kimsenin Allah’ı sorgulama hakkı yoktur:
 
“Senin Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur.” (Kasas, 68)
 
“Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.” (Enbiyâ, 23)
Yüce Allah beldelerden Mekke’yi, ibadethaneler arasında Kâbe’yi, cennetler içinde Firdevs’i, melekler içinde Cebrail’i, Peygamberler içinde Hz. Muhammed Mustafa’yı (s.a.v.), indirdiği kitaplar içinde Kur’an’ı, ümmet içinde ashab-ı kiramı, günler içinde Cuma’yı, aylar içinde Ramazan’ı kendi cinslerine üstün kılmıştır.
Bir müslümanın üç ayları en güzel değerlendirme yol ve yöntemi, din konusunda "sahih ilim" ve "sâlih amel"dir. Sahih ilim için bu mübârek zaman dilimlerinde Kur'an' ve sünnet ile içli dışlı olmalı, bilgimizi ve amelimizi arttırmak için gayret göstermeliyiz.
Bu sebeple Kur'an'ın, mümkünse bir tefsirden, eğer bu mümkün değilse açıklamalı bir mealden baştan sona okumaya gayret göstermeli, Allah Resûlü'nün hayatını anlatan bir eseri baştan sona okumalı, öğrendiklerimizi hayatımıza da yansıtmalıyız.
 
“Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. Onu hamd ile tesbih et!...” (Furkân sûresi,
 
Sinesinde onbir ayın sultanını taşıyan kutlu mevsim bir sevap mevsimi, bir rahmet meltemi, bir merhamet rüzgarı, Mevlamızın  biz kullarına lütfudur.
 
“Receb ekme ayıdır, şaban sulama ayıdır, ramazan ise hasat ayıdır. Herkes ne ekerse onu biçer, ne yaparsa onun karşılığını bulur.”
(Zünnûn-i Mısrî ra)
Burada şu hassas noktaya değinmekte yarar var:
Bu aylar aynı zamanda ruhu ve bedeni, ramazana hazırlama ayıdır.
Şunu da unutmamak lâzım:
İslamiyet, Allah rızası için hayatın her alanında ibadeti çok önemser.
Bunlar;
Dille yapılan; kıraat (okuma), tesbih ve dualar,
Bedenle yapılan; namaz, oruç, yardımlaşma vs maslahatlar,
Malî olanlar; zekat, sadaka, hediye vs.
Hem beden hem de malla olan; hac, umre gibi...
Bunlar daha  ziyade Allah hakkı olan ibadetlerdir.
Yalan konuşmamak,
Gıybet etmemek,
Kul ve kamu hakkına girmemek,
Gönül kırmamak,
İşini liyakatle yapmak,
Helâl rızık temini için titizlik göstermek,
Kimsenin namusuna göz dikmemek,
Gözü haramdan korumak,
Kalbi hasedden arındırmak vs.
Kısaca; GÜZEL AHLÂK...
 
Görüyoruz ki, yayınlanan boy boy üç ayların fazileti, bu ayda tutulan oruçlar, çekilen tesbihatlar ve okunan Kur'an için, ne kadar çok sevapların (bazıları çok mübalağalı) olduğu bildirilen paylaşımlar yapılıyor.
 
Zira ahlakı kötü olan, insanların elinden ve dilinden korktuğu kimseleri, bu ameller kurtaramaz. Kul hakkını gasp edenleri ancak kul affedebilir.
 
Sen çevrene ateş saç, iftira karalama kumpas her türlü entrikalar peşinde koş  ondan sonra "recep ayında şu kadar oruç tut, bin senelik günahın affolsun." Bu, olsa olsa hüsn-ü niyettir. Önce onların  gönlünü almalı, affetmeleri sağlanmalı sonra umulur ki Allah'ın rızası veya affı gelir.
Bir gün Hz. Aişe annemiz bir hanımla evinde otururken Peygamber Efendimiz gelir. Bunun üzerine o kadın ayrılır. Rasûlullah efendimiz onun kim olduğunu sorar. Hz Aişe (r. anhâ) da, onun filan kabileden falan olduğunu söyler ve geceleri çok ibadet eden, gündüzleri de çok oruç tutan biri olduğundan bahseder. O zaman Rasûlullah efendimiz (sav): "Bırak, bırak, güzel ahlâk sahibi olmadıktan sonra çok namaz kılması ve çok oruç tutması onu kurtarmaz." der.
Dolayısıyla; huyu güzel, kalbi güzel kişilerin hariç zamanlarda da yaptığı her türlü ibadet güzeldir.
Bu ayların hürmetine yaptığı eklemeler ise "aliyy'ül-âlâ" olur. Ama elinden ve dilinden diğer insanların emîn olmadığı kimseler, ağırlığı başka tarafa versin.
Umulur ki Allah, iyi niyet ve gayretlerinin meyvesini görmeyi nasip eder. Kimbilir belki bir kandil gecesi sebebiyle, belki iyilik ettiği bir gönlün duası hürmetine veya günahlarına bakıp döktüğü gözyaşları sebebiyle yahut da ramazanın bereketiyle af ve mağfiret kapıları ardına kadar açılır. O da hayra ulaşan kullardan olur.
Peygamberimiz Recep ayı girdiğinde şöyle dua ederdi;
“Allahım! Receb ve Şaban aylarını bize mübarek kıl, Ramazan ayına bizi (sağlık ve sıhhat içinde) ulaştır.
Müsned-Ahmed, 1/256)
Hz. Ali (ra) Efendimiz Receb-i Şerîf girdiğinde şöyle dua ederdi:
Allahım! Beni her türlü kötülükten koru. Beni unutkan etme ve gaflet üzerinde bırakma. Sonumu da hasret ve pişmanlıkla bitirme. Benden razı ve hoşnut ol. Senin mağfiretin zalimler içindir, ben de nefsime zulmettim.
Allahım! Beni bağışla, beni bağışlamakla sana bir zarar gelmez. Bana nimetlerini ihsan et, bana vermekle senin ihsanın azalmaz. Senin rahmetin geniş ve boldur. Hikmetlerinse hoş ve güzeldir.
Allahım! Bana sıhhat ve afiyet ver. Güven ve huzur ihsan eyle. Şükür ve takvaya ulaştır.
Allahım! Senden sabır ve doğruluk istiyorum. Bana işimde kolaylık ver. İşlerimi güçlükle gördürme. Aileme, çocuklarıma ve kardeşlerime iyilik ve ihsanda bulun. Onları mümin ve Müslümanlardan kıl ve bu şekilde dünyadan ayrılmalarını nasip eyle!
Sevgili peygamberimiz (sav) hadisi Şerif’lerinde “ Cennette Recep adında bir nehir vardır rengi sütten beyaz, tadı baldan tatlıdır.”
Bütün gönül dostlarının bu nehirden içmelerini Yüce Allah’tan niyaz eder şu dua ile Rabbimize münacatta bulunalım;
Allah'ım!
Bizleri Regaip'le Sana rağbet eden,
Miraç ile yücelen,
Berat ile kurtuluşa eren,
Kadrini idrak ederek
Ramazan'ın sonunda cenneti hak edecek ameller yapan kullarından eyle!
Rahmet bereket ve mağfiret mevsimi olan üç aylar ve Regaip Kandil'i ülkemize İslâm coğrafyasına ve tüm mü'minlere hayırlar getirmesini maneviyatımızın güçlenmesine vesile olmasını Cenâb-Haktan niyaz ederim..
Kalplere şifa, ruha sevinç, gönüllere aydınlık olsun.
Rabbimiz; aklımıza ilim ve hikmet, fikrimize feraset ve basiret , bedenimize sıhhat ve afiyet, ruhumuza da tekâmül ve metanet ihsan eyle..
Ramazan ayının müjdecisi Recep ayı ile Regaip kandili vesile olması dileğiyle mübarek üç aylarınız ve Regaip kandilimiz mübarek olsun..
Bu vesileyle;
Mübarek ayların fazlı ve bereketinden ziyadesiyle istifade etmemizi, ramazana 
yüz akıyla erişmemizi Rabbimden niyaz ediyorum.

YARATILIŞIMIZI NE ZAMAN HATIRLAYACAĞIZ?

Kendimize ne zaman geleceğiz?
 İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır? Kıyame-36
Niçin yaratıldığımızı,
Sorumluluğumuzu,
Başıboş olmadığımızı,
Eşrefi mahluk olduğumuzu,
Hesaba çekileceğimizi,
Ümmet-i Muhammed olduğumuzu ne zaman hatırlayacağız?
İmam-ı Gazali Hazretlerinden müthiş tesbit!..
Bir gün, buğday tarlalarından geçerken aklıma takıldı; Ey Rabbim!
Bu buğdayları yiyelim diye yarattın da, acaba üstlerindeki kılçıklarını neden yarattın?
Sonra bir anda sürülerce kuşlar yeşil olgun buğdayları yemeye geldiler fakat buğdayların üzerindeki kılçıklar bir jandarma, bir asker gibi buğdayları bekliyor, kuşların almasına izin vermiyordu.
Ne zaman buğday almak isteseler kuşların yüzlerine batıyor kuşlar buğday alamıyorlardı.
Subhanallah!...
Demek ki; bu kılçıklar buğdayı beklemek için yaratılmış boşuna yaratılmamış dedim. 
Sonra; "Ey insan!
Buğday başağı üzerindeki bir kılçık bile boşuna yaratılmayıp, tüm nimetler senin için yaratılmışken, sen nasıl başıboş, boşuna yaratılmış olabilirsin..? dedim." diyor.
Zaten Allah'tan uzak bir hayatta yaşamak da ölü gibi yaşamanın adı değil midir?
(Ey Resulüm!) Sen (yine de) öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, mü'minlere yarar sağlayacaktır. 
Zariyat-55
Hatırlatmak gerekir!
Yalandan, sahtekarlıktan, adam kayırmadan, trollükten, vurdum duymazlıktan, çıkar ve menfaatçilikten, binamaz oluşumuzdan, haktan yana tavır alamayışımızdan, kör dövüşten, gurur ve kibir elbisesinden, ayrımcılıktan, ötekileştirmekten ne zaman vazgeçeceğiz?
Neden zorla dalaleti ve azabı tercih ederiz ki? Gücümüz ne ki?
Bakara Suresi, 175. ayet: Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
Nasıl açıklayacağız?
Hakkın yanında olmayışımızı,
Batılın peşinden koştuğumuzu, desteklediğimizi,
Nefsin ve şeytanın esiri olduğumuzu nasıl açıklayacağız?
Hesabını nasıl vereceğiz?
Harama dikkat etmediğimizin,
Fırsatları/imkanları değerlendirmediğimizin,
zamanı boşa harcadığımızın,
gençliğin kıymetini bilmediğimizin,
Allah'ın verdiği malı mülkü yerinde kullanmadığımızın,
hayır hasenat yapmadığımızın,
Sıla-i rahmi terkettiğimizin,
sağlığımıza dikkat etmediğimizin,
batıla dalanlarla beraber dalışımızın,
insanları kamplara ayırışımızın,
kardeşi kardeşe düşman edişimizin,
Kuran'ın ipine sarılmadığımızın,
Rasulünün sünnetini takip etmeyişimizin hesabını nasıl vereceğiz?
Ne zaman dönüşümüz gerçekleşecek?
Ne zaman Hakk'a, hakikata döneceğiz?
Ne zaman adalete sahip çıkacağız?
Sünnete dönüş ne zaman?
Kardeşliğe dönüş ne zaman?
Namert yerine yaradana el açış ne zaman?
Tağutun yerine Hakk'a uyuş ne zaman?
Kuran'a dönüş ne zaman?
Ramazan geldi geçti, bayram geldi geçti, yaz geçti, kış geçti, bir de baktık ki ömür geçmiş...
Biz hala oyunda oynaştayız. Hala kendi menfaatimizin, makamımızın sağlamlaşmasının peşindeyiz. Hala birilerin hain, birilerinin öteki, birilerinin düşman olması gayretindeyiz.Yetişen nesil dindar değil, dinden uzak nesil oldu.
Açığı-kapalısı Kelime-i şehadeti bile söyleyemeyecek kadar uzaklaştı.
Gusül abdestini bilmeyen bir nesil yetişiyor. Dinle, dinin kurallarıyla dalga geçer duruma geldi. Müslüman olmayanlarda dine ve dini yaşayana saygı var, bizde kendi inancımıza saygı kalmadı!
Durmak beklemek yok, zaman su gibi akıp gidiyor. Üstad diyorya "Herşey akar, tarih, yıldız, insan ve fikir."
Yabancılar gitti, tanıdıklar gitti, komşular, akrabalar gitti, dedeler nineler gitti, anne babalar gitti. 
Dostlar da kalmadı. Hergün görüştüğümüz, haberleştiğimiz, aramadan duramadıklarımız nerede?
Arayalım Babamızı-Annemizi…
Arandığında telefonu 3.kez çaldırmadan oğlummm, evladımmm, ciğerimmm, kızımmm, bitanemmm, çiçeğimmm diyen ana babalarımız neden alo bile demiyor.
Bayramda öpeceğimiz eller neden onların elleri değil, bakan gözler değişti mi? neden bize bakmaz oldular, sesimizi işitmez oldular, ellerini açıp evlatları için dua edenler nerede?
Sırada kim var acaba?
Biz hala kendimize gelemedik.
Şahıslar olarak, ebeveynler olarak, akrabalar, köylüler, şehirliler olarak, toplum, ülke olarak ve Müslümanlar olarak hala kendimize gelemedik. Ne kendimize gelebildik ne de kendimizi düzeltebildik. Öyle bir çabamız da maalesef gözükmüyor.
Hala nefislerin, egoların, zevklerin tatmin olması, birilerinin üstünlüğünün veya dokunulmaz oluşlarının savunuculuğunun peşindeyiz. Kraldan daha fazla kralcılık, yanlış da olsa, günah da, hata da olsa bizimki yapıyorsa canımız pahasına onu savunmak, o uğurda kendimizi, malımızı, vaktimizi heba etmekten çekinmiyor ve yorulmuyoruz.
Yani, batıla dalanlarla beraber dalıyoruz...
Sanki bizler müjdelenen toplum olmuşuzla yü'sel makamındayız.
Bizim ibadete, itikada, ahlaka, maneviyata, edebe, adaba ihtiyacımız olmayacak, ölüm bize gelmeyecek, bizim için kabir-mizan-sırat söz konusu değil...
Hep başkaları düzelsin, başkaları yapsın, başkaları hataları-yanlışları düzeltsin, başkaları hep başkaları bir türlü kendimize yanaştırmadık yapılması ve olması gerekenleri. 
Hatta tevbe etmeyi bile başkaları yapsın bizler sütten çıkmış ak kaşık gördük kendimizi.
Yaptıklarımızından, yapmadıklarımızından, yapmamız gerekirken  yapmadıklarımızdan, yapmamamız gerekirken yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz.
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorgulayacağız. 
Araf-6
Neyimize güveniyoruz? Makama mı, paraya pula mı, trollere mi, medyaya mı, şöhrete mi, yaptığımız yarım yamalak ibadetlerimize mi, riyalarla dolu yaptığımız çalışmalara, hayır hasenata mı?
Ey müslümanım diyen, namazını kılan, orucunu tutan, zekatını veren kişi ne zaman şuurlanacaksın?
Ey okuyan öğrenci, eğiten öğretmen, yöneten idareci, sen ne zaman yaptığın işin bilincinde olacaksın?
Ey toplumun önünde olan imamlar, muhtarlar, esnaf ve sanatkarlar sizler yaptığınız hizmetlerde ne zaman bilinçli olacaksınız?
Ey kanaat önderleri, asıllar, vekiller, etkililer, yetkililer yaptığınız çalışmalarda ne zaman Kuran'la irtibata geçeceksiniz? 
Nefisle hareket etmeyi bırakıp ayete yeniden kulak verelim.
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorgulayacağız.

HAYIRLI BİR FİNAL İÇİN...
"Kurulu düzen"imizin bozulması bir hastalığa, bir kazaya, bir doğal âfete bakıyor. Giderek dünyaya daha fazla bağlansak da, aslında her şeyimiz pamuk ipliğine bağlı.

Hiçbir vazifeyi boş vermemeli... 
Hiçbir hayrı ertelememeli...
Neticesiz kavgalarla boş işlerle  ömrü heba etmemeli... 

 Mazeret üretmek kolay, peki çözüm için biz ne yapıyoruz?
Fedakârlık olmadan başarı olur mu?
Adanmışlık olmadan inandırıcılık olur mu?
İnanç olmadan  söylediğimiz sözün bir tesiri olur mu?
Ve bizler örnek olmadan, örnek bir nesil yetişir mi...?
Allah'ın beğeneceği, kalıcı ve faydalı işlere odaklanmalı. Vakti geldiğinde de güzelce bu dünyadan çekip gitmeli. 

"Hayırlı bir final" için yaşıyoruz hepimiz. Bunu fark edip, gayretini oraya tercih edenlere selam olsun…

Bereket hayatınızdan çekilirse, çuval dolusu paranızla aç gezersiniz.!
   (İmam-ı Gazzali Hz.)
Bizim başımıza gelen tam da bu. Varlık içinde yokluk çekiyoruz.

Âl-i İmrân Suresi 147.
   "Rabbimiz, bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki (cihad görevimizdeki ihmalkârlık ve)taşkınlıklarımızı bağışla. Ayaklarımızı (Hakk’ta ve cihad yolunda)sağlam tut (kaydırma). Kâfir (ve zalim) topluluk (ve teşkilat)lara karşı bize yardım et!"

Rabbe teslim  olan kişiler zor zamanlarda bu duayı tesbih edince Allah onlara hem dünya nimetini hem de ahiret sevabını verdi. 

Günümüz hayırlı, kazancımız bereketli, vücudumuz sıhhatli, amellerimiz salih, dualarımız kabul olunan dualardan olsun!
Âmin, âmin Ya Rahmân Ya Muîn!