İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır?Kıyame-36
Niçin yaratıldığımızı,
Sorumluluğumuzu,
Başıboş olmadığımızı,
Eşrefi mahluk olduğumuzu,
Hesaba çekileceğimizi,
Ümmet-i Muhammed olduğumuzu ne zaman hatırlayacağız?
İmam-ı Gazali Hazretlerinden müthiş tesbit!..
Bir gün, buğday tarlalarından geçerken aklıma takıldı; Ey Rabbim!
Bu buğdayları yiyelim diye yarattın da, acaba üstlerindeki kılçıklarını neden yarattın?
Sonra bir anda sürülerce kuşlar yeşil olgun buğdayları yemeye geldiler fakat buğdayların üzerindeki kılçıklar bir jandarma, bir asker gibi buğdayları bekliyor, kuşların almasına izin vermiyordu.
Ne zaman buğday almak isteseler kuşların yüzlerine batıyor kuşlar buğday alamıyorlardı.
Subhanallah!...
Demek ki; bu kılçıklar buğdayı beklemek için yaratılmış boşuna yaratılmamış dedim.
Sonra; "Ey insan!
Buğday başağı üzerindeki bir kılçık bile boşuna yaratılmayıp, tüm nimetler senin için yaratılmışken, sen nasıl başıboş, boşuna yaratılmış olabilirsin..? dedim." diyor.
Zaten Allah'tan uzak bir hayatta yaşamak da ölü gibi yaşamanın adı değil midir?
(Ey Resulüm!) Sen (yine de) öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, mü'minlere yarar sağlayacaktır.
Zariyat-55
Hatırlatmak gerekir!
Yalandan, sahtekarlıktan, adam kayırmadan, trollükten, vurdum duymazlıktan, çıkar ve menfaatçilikten, binamaz oluşumuzdan, haktan yana tavır alamayışımızdan, kör dövüşten, gurur ve kibir elbisesinden, ayrımcılıktan, ötekileştirmekten ne zaman vazgeçeceğiz?
Neden zorla dalaleti ve azabı tercih ederiz ki? Gücümüz ne ki?
Bakara Suresi, 175. ayet: Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
Nasıl açıklayacağız?
Hakkın yanında olmayışımızı,
Batılın peşinden koştuğumuzu, desteklediğimizi,
Nefsin ve şeytanın esiri olduğumuzu nasıl açıklayacağız?
Hesabını nasıl vereceğiz?
Harama dikkat etmediğimizin,
Fırsatları/imkanları değerlendirmediğimizin,
zamanı boşa harcadığımızın,
gençliğin kıymetini bilmediğimizin,
Allah'ın verdiği malı mülkü yerinde kullanmadığımızın,
hayır hasenat yapmadığımızın,
Sıla-i rahmi terkettiğimizin,
sağlığımıza dikkat etmediğimizin,
batıla dalanlarla beraber dalışımızın,
insanları kamplara ayırışımızın,
kardeşi kardeşe düşman edişimizin,
Kuran'ın ipine sarılmadığımızın,
Rasulünün sünnetini takip etmeyişimizin hesabını nasıl vereceğiz?
Ne zaman dönüşümüz gerçekleşecek?
Ne zaman Hakk'a, hakikata döneceğiz?
Ne zaman adalete sahip çıkacağız?
Sünnete dönüş ne zaman?
Kardeşliğe dönüş ne zaman?
Namert yerine yaradana el açış ne zaman?
Tağutun yerine Hakk'a uyuş ne zaman?
Kuran'a dönüş ne zaman?
Ramazan geldi geçti, bayram geldi geçti, yaz geçti, kış geçti, bir de baktık ki ömür geçmiş...
Biz hala oyunda oynaştayız. Hala kendi menfaatimizin, makamımızın sağlamlaşmasının peşindeyiz. Hala birilerin hain, birilerinin öteki, birilerinin düşman olması gayretindeyiz.Yetişen nesil dindar değil, dinden uzak nesil oldu.
Açığı-kapalısı Kelime-i şehadeti bile söyleyemeyecek kadar uzaklaştı.
Gusül abdestini bilmeyen bir nesil yetişiyor. Dinle, dinin kurallarıyla dalga geçer duruma geldi. Müslüman olmayanlarda dine ve dini yaşayana saygı var, bizde kendi inancımıza saygı kalmadı!
Durmak beklemek yok, zaman su gibi akıp gidiyor. Üstad diyorya "Herşey akar, tarih, yıldız, insan ve fikir."
Yabancılar gitti, tanıdıklar gitti, komşular, akrabalar gitti, dedeler nineler gitti, anne babalar gitti.
Dostlar da kalmadı. Hergün görüştüğümüz, haberleştiğimiz, aramadan duramadıklarımız nerede?
Arayalım Babamızı-Annemizi…
Arandığında telefonu 3.kez çaldırmadan oğlummm, evladımmm, ciğerimmm, kızımmm, bitanemmm, çiçeğimmm diyen ana babalarımız neden alo bile demiyor.
Bayramda öpeceğimiz eller neden onların elleri değil, bakan gözler değişti mi? neden bize bakmaz oldular, sesimizi işitmez oldular, ellerini açıp evlatları için dua edenler nerede?
Sırada kim var acaba?
Biz hala kendimize gelemedik.
Şahıslar olarak, ebeveynler olarak, akrabalar, köylüler, şehirliler olarak, toplum, ülke olarak ve Müslümanlar olarak hala kendimize gelemedik. Ne kendimize gelebildik ne de kendimizi düzeltebildik. Öyle bir çabamız da maalesef gözükmüyor.
Hala nefislerin, egoların, zevklerin tatmin olması, birilerinin üstünlüğünün veya dokunulmaz oluşlarının savunuculuğunun peşindeyiz. Kraldan daha fazla kralcılık, yanlış da olsa, günah da, hata da olsa bizimki yapıyorsa canımız pahasına onu savunmak, o uğurda kendimizi, malımızı, vaktimizi heba etmekten çekinmiyor ve yorulmuyoruz.
Yani, batıla dalanlarla beraber dalıyoruz...
Sanki bizler müjdelenen toplum olmuşuzla yü'sel makamındayız.
Bizim ibadete, itikada, ahlaka, maneviyata, edebe, adaba ihtiyacımız olmayacak, ölüm bize gelmeyecek, bizim için kabir-mizan-sırat söz konusu değil...
Hep başkaları düzelsin, başkaları yapsın, başkaları hataları-yanlışları düzeltsin, başkaları hep başkaları bir türlü kendimize yanaştırmadık yapılması ve olması gerekenleri.
Hatta tevbe etmeyi bile başkaları yapsın bizler sütten çıkmış ak kaşık gördük kendimizi.
Yaptıklarımızından, yapmadıklarımızından, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan, yapmamamız gerekirken yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz.
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorgulayacağız.
Araf-6
Neyimize güveniyoruz? Makama mı, paraya pula mı, trollere mi, medyaya mı, şöhrete mi, yaptığımız yarım yamalak ibadetlerimize mi, riyalarla dolu yaptığımız çalışmalara, hayır hasenata mı?
Ey müslümanım diyen, namazını kılan, orucunu tutan, zekatını veren kişi ne zaman şuurlanacaksın?
Ey okuyan öğrenci, eğiten öğretmen, yöneten idareci, sen ne zaman yaptığın işin bilincinde olacaksın?
Ey toplumun önünde olan imamlar, muhtarlar, esnaf ve sanatkarlar sizler yaptığınız hizmetlerde ne zaman bilinçli olacaksınız?
Ey kanaat önderleri, asıllar, vekiller, etkililer, yetkililer yaptığınız çalışmalarda ne zaman Kuran'la irtibata geçeceksiniz?
Nefisle hareket etmeyi bırakıp ayete yeniden kulak verelim.
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorgulayacağız.