Bütün sene özlemle beklediğimiz, içimizi kıpır kıpır eden o an sonunda geldi.

 Kar yağdı!

Üstelik öyle bir yağdı ki, sanki tüm şehir bir anda çocukluğuna döndü. Sokaklarda kartopu savaşı yapanlar, kardan adam inşa edenler, üşüyüp de kahkahalarla sıcak çikolata içmeye koşanlar...

 Kar, herkese kısa bir mola, küçük bir mutluluk sundu.

Gecenin karanlığında bile sokaklar neşeyle doluydu. Kiminin elinde fotoğraf makinesi, kiminin elinde bir kova  – evet, bazıları kartopuna yeni taktikler eklemeye çalışıyor!

Karın beyaz örtüsü, şehri sadece soğuğuyla değil, enerjisiyle de değiştirdi. Üstelik bu yılın modası kardan adam değil, kardan gelinler ve hatta kardan çocuklardı!

Ben de karın tadını çıkarmak için sahile indim. Karla kaplı kumsal, göz alıcı bir masal diyarı gibiydi. Dalgaların hırçın sesi, karın dinginliğiyle buluşmuş. Doğa, yine kendi içinde bir uyum yakalamış, birbirine zıt iki elementin mükemmel dengesini sunuyordu bize. Kar sadece kenti değil, denizi de farklı bir ruh haline bürüdü.

Ama karın en güzel hediyesi neydi biliyor musunuz?

 Yavaşlık!

O koştur koştur yürüyen insanlar şimdi temkinli adımlarla ilerliyor, daha dikkatli bakıyor, birbirlerine çarpıp özür dilemeyi hatırlıyor. Kaygan yolda birisi sendelediğinde, yanındaki refleksle elini uzatıyor. Kar, sadece doğayı değil, insanları da yumuşatıyordu.

Ve belki de en güzeli, yabancıların artık o kadar da yabancı olmamasıydı. Normalde başımızı eğip geçtiğimiz sokaklarda şimdi "Ne güzel yağıyor değil mi?" diye başlayan muhabbetler yükseliyor. Birisi elindeki poğaçadan uzatıyor, diğeri "Çay ister misin?" diye soruyor. Kar, insanları yan yana getiriyor, şehre uzun zamandır unuttuğumuz bir sıcaklık kattı.

İşte bu yüzden, iyi ki geldin kar!

Ama mümkünse biraz daha uzun kal, çünkü sen gidince her şey yine eski hızına dönecek. Ve belki de en çok özleyeceğimiz şey, insanların birbirine bu kadar yakın olduğu o anlar olacak…