Geçenlerde biri bana şunu sordu;

"Ne anlatıyorsun bu insanlara da seni ilk kez dinliyormuş gibi heyecanla dinliyorlar?"

Gülümsedim, kısa bir sessizlikten sonra her zamanki cevabımı verdim…


"Dünyayı, en küçük ayrıntısına kadar."

Çünkü her şeyin bir dili vardır!

Görmesini bilene, duymasını bilene…


Herkes sıradan bir anı yaşayıp geçerken, ben o anın içinde kaybolurum. Bir hareket, bir bakış, bir anlık sessizlik bana tatlı tatlı fısıldar. Çünkü bakmak başka, görmek başka, hissetmek bambaşkadır.

İşte, sıradan gibi görünen şeylerin içindeki güzellik tam da burada başlıyor.

Hayat sıkıcı değil aslında. Biz onu tek düze yaşamaya alıştığımız için öyle sanıyoruz.

Oysa önemli olan, küçük detayları fark etmek, onların içinde saklanan anlamları görebilmek.

Bu yüzden beni dinleyenler gözlerimin içine bakar. Çünkü ben onlara, belki de her gün yanından geçtikleri ama fark etmedikleri şeyleri anlatıyorum.

Kimi zaman küçük bir ironiyi, kimi zaman ince bir mizahı, kimi zaman da düşündüren bir gerçeği… Ve anlatacak o kadar çok hikayem var ki!

Bir yandan insanları gözlemleyip toplumsal analizler yapıyorum, diğer yandan hayatın içindeki minik komik anları yakalıyorum. Sosyolojik bilgiler anlatıyorum desem, akademik bir derinliğim yok. Dedektiflik yapıyorum desem, elimde büyüteçle gezmiyorum. Ama ikisinin karışımı bir formülüm var aslında.

Hayatın satır aralarındaki detayları deşifre etmek…

İşte bu yüzden beni dinleyenler bazen gülümsüyor, bazen düşünüyor, bazen de "Evet ya, ben bunu yaşarken hiç böyle düşünmemiştim!" diyor.

Ve ben anlatmaya devam ediyorum.

Çünkü dünya, detaylarıyla güzel. Ve ben bu detayları yakalamaya bayılıyorum!

Amatör bir sosyolog mu dersiniz, acemi bir dedektif mi?

Yorum sizin.

Ben sadece hayatı anlamaya ve onun içindeki komik, ironik ve düşündüren anları keşfetmeye çalışıyorum.

O yüzden, "Ne anlatıyorsun bu insanlara?" diye soranlara hep aynı cevabı vereceğim.
“Dünyayı, en küçük ayrıntısına kadar.”