Bir gün Türkmen evine bir şeyh ziyarete gelir. Komşular doluşurlar şeyhin sohbetinden faydalanmak için.
Köylüler can kulağı ile dinlerler şeyhi. Şeyh sohbet ederken arada bir irkilir gibi yapıp
“Hoşt” diye bir ses çıkarır…
Köylüler bunun bir keramet olduğunu
düşünürler ama ne kerameti olduğunu
anlayamazlar, Merakla Sorarlar :
“Ya Şeyh Hazretleri Nedir o arada Hoşt Dediğin ?..” 
Şeyh : “ Bir Köpek Kabe'nin duvarına
işeyecek gibi niyetleniyor, Onu görüyorum,  hoşt diye kovalıyorum…”
Köylülerin itikadı bir iken bin olur…
Olanları kapının eşiğinden dinleyen evin Hanım Ağası sofrayı hazırlar.
Herkesin önüne üzerinde et olan pilav gelir…
Şeyhin tabağında sadece pilav vardır…
Şeyh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren Hanım Ağaya
“Benim tabağımda et niye yok, bunun bir sebebi var mıdır Ey Hatun ?” diye sorar…
Hanım Ağa yaklaşır, tabağı ters çevirir, etler ortaya çıkar.
Onun etlerini pilavın altına koymuştur…
Pilavın altında etlerin gözükmesiyle elindeki kepçeyi Şeyhin kafasına İndirir :
“Ulan Kabe'deki İti Gördün de tabağındaki eti niye Görmedin bre sahtekar der.

Cehalet, kandırılmaya müsait kitleler oluşturur. Uyanık geçinenler de bu saflıktan, cahillikten sonuna kadar istifade ederler. Siyaset cehaleti besleyerek uyanık geçinenlerin önünü açar. Uyanık geçirenlerde siyaseti besleyerek bu ahlaksız yapının devamını sağlarlar. 

Zengin bir Arap Almanya'ya okumaya gitti ve bir ay okuduktan sonra babasına bir mektup yazdı ve ona şunları söyledi:
"Berlin çok güzel bir şehir ve insanlar bana karşı çok nazikler.  Ancak büyük profesörlerim trenle gelirken Range rover'ımla üniversiteye geldiğimde utanıyorum."
Kısa bir süre sonra babasından 10 milyon dolarlık bir çekle birlikte bir mektup aldı. 
"Kendine bir tren al ve bizi yabancılara rezil etme"
Cehaletle Servet ve güç yan yana gelince kendi varlığını gösterişle ispatlamaya çalışan bir bedevilik ortaya çıkar. Ancak hiçbir güç ve servet bilgi ve ahlakın eksikliğini gidermez, insana itibar kazandırmaz. Olgunluk sadelikte ve tevazudadır.