Topraktan geldiğimizi unutunca, bazı şeyleri sulandırdık. Bu da bizi çamurlaştırdı. Halbuki haddimizi bilseydik, abdest niyetine teyemmüm edilen ve üzerinde secde yapılan toprak kadar temiz kalabilirdik.
Güneşin suyu buhar edip, çamuru toprağa dönüştürdüğü gibi, ecel de ömrümüzü bitirip bizi tekrar toprağa dönüştürecek. İşte o zaman belli olacak, hangi toprak daha çok ürün vermiş hangi toprak balçık olarak kalıp, ömrünü kurbağaların seranatıyla ve sivrisinek vızıltısıyla geçirmiş?
Toprak deyip de geçmeyin. Onun da taşlısı-humuslusu, karası-kırmızısı, serti-yumuşağı var. Her cins toprağın, cins cins huyları veya özellikleri var.
Taşlı toprakta, ayçiçeği iyi yetişir.
Kara toprak, sebze dostudur.
Kahverengi toprak....vs vs.
En kötüsü "çorak toprak" olmak galiba.
Ama onun da kendine göre "faydalı" tarafı vardır elbet. En azından ibret olur.
Dolayısıyla; Ne olursanız olun, daha iyisi hep var.
O halde her zaman, en kaliteli toprak misali verimli, üretken ve gayretli olmalı...
Vakti gelince seni de içine gömdüğü gibi, bazı şeyleri "içinde saklayan" bir yapısı da vardır toprağın. İnsan da ondan yaratıldığına göre her şeyi dışarda yaşaması, her şeyi gözler önüne sermesi çok hoş olmasa gerek.
Toprak; tohumun, içinde nasıl çatladığını göstermiyor.
Neler çektiğini,
Köklerin kendisine can havliyle nasıl sarıldığını...
Biz, üstünde yeşeren fidanı görüyoruz sadece. Zamanı gelince semeresini ikram ediyor. Sessiz, sakin ve vakarla.
Toprak gibi olmalı insan. Mütevazi, hoşgörülü. Üzerine basanın karnını doyuran, gönlüne girenin sırrını saklayan.
Toprak gibi olmalı insan...Yerine göre noksan,
Yerine göre ihsan,Hatta yer ile yeksan olmalı.
Ama en önemlisi; İnce ayar,
"Sadık yâr" olmalı...
Kıyamet ve ağaç dikmek
Bir kent mezarlığı..
İnsan demeden geçemiyor;
- Ölülerin mi oksijene ihtiyacı var, yoksa dirilerin mi?
Sahi, dinimizde çok büyük yeri olan ve hatta Peygamber dili ile "emredilen" bir mevzudur ağaçlandırma mevzusu.
"Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin."
Bakın bizlere bir emri var Peygamberimizin.
Peki sizce bu Hadis-i Şerif, peyzaj düzenlemesini mi anlatıyor!..
Bu kadar basit mi yani?
Hiç düşündük mü;
- Neden, “kıyamet” ve “ağaç” aynı cümlede zikredilmiş!..
Öyle ya neticede her zerresi hikmetlerle dolu bir dinimiz var bizim..
Misalen;
Ayet-i Celile’de "Ekin ve neslin ifsad edilmesi" derken, evvela tohumun, sonra insanın bozulacağını haber veriyor.
Sıralama böyle..
Öyle de olmadı mı!
Önce tohumumuzu, yiyeceklerimizi, beslenmemizi bozdular.
İnsan da “yediğinden ibaret” olduğu için, bizler de ister istemez ne yediysek ona dönüştük; maddi ve manevi ifsad olduk..
Ya da "yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz" Ayet-i Celilesinde; evvela yenilmesi, sonra içilmesi sıralaması var.
Bugün ise evvela yemenin, en az 1 saat sonra içmenin daha sağlıklı olduğu bilimsel olarak ispatlandı.
Bir misal daha verecek olursam; yine ayeti celilede Allah-u Teala'nın İsrailoğulları’na önce helva (tatlı) sonra et (bıldırcın) indirdiği bildirilir.
Bugün ise yemekten evvel tatlı yenmesinin beynin glikoz seviyesinin ayarlanması açısından etkili olduğu ve daha sağlıklı bir beslenme olduğu ispatlandı.
Vel hasıl örnekler çok..
Demek istediğim, bizim gözümüzden kaçan, hatta aklımıza dahi gelmeyen nice sıralamalar, nice hikmetler var.
İşte bu Hadis-i Şerif de bunlardan biri..
Kıyamet ve ağaç dikmek…
Aynı cümlede..
Ve farkındaysanız, sürekli bilerek çıkarılan orman yangınlarıyla karşı karşıyayız.
Ne alıp veremediği var bu Deccalizmin ağaçlar ile!..
Peygamberimiz ise “kıyameti görseniz dahi fidanı dikin” diyerek bizi nasıl bir beladan muhafaza ediyor!..
Ağaç ile ‘chemtrails’, ‘5G’ gibi kıyamet alameti belalardan muhafaza olabilir miyiz?
Bununla birlikte, yine “kıyamet kopsa dahi fidanı dik” emrinin altında;
“Umutsuz olma! Tüm kötülükleri görsen dahi yeşert o fidanı, elinden gelen 1 fidancıksa sen onu dik, gayrısı Mevlanın bileceği iş..” dercesine bir ümit vardır..
Cumanız mübarek olsun. Kalplere şifa, ruha sevinç, gönüllere aydınlık olsun.