"Kötü sandığın çok şey vardır ki senin için iyidir.İyi sandığın çok şey vardır ki senin için kötüdür.En sağlıklı yol, takdiri kabullenmen ve her hale şükür diyebilmendir. Dış görünüşe pek aldanma.Çünkü insan, kalbiyle, düşüncesiyle ve diliyle adamdır, kıyafetiyle değil.Benzi sarı, zayıf kimseleri hor görme.Çünkü insan iki küçük et parçasıyla ölçülür: Kalbi ve dili.Öyleyse insanların bu iki değerinden faydalanmaya çalış; gerisi et, kan ve kemiktir.

Allah Kulum Derse
Abbasi halifesi Harun Reşid, başveziri Cafer el-Bermekî’yi yanına çağırıp “Sen benim bu dünyada en sevdiğim, en güvendiğimsin. Dile benden ne dilersen.” der. O da, “Bir şey istemem sultanım.” cevabını verir. Halife, “Olmaz öyle şey, istediğin köşkleri, sarayları hizmetçileriyle beraber sana vereyim.” diye teklifini yineler. Başvezirin cevabı yine “istemem” olur. Sultan, “Öyleyse gözünün alabildiğine bütün bu araziler senin olsun.” diye ısrar eder ama Cafer el-Bermekî’nin cevabı değişmez. Halife sonunda sinirlenir ve “Ne istiyorsun be adam, sana saltanatımı mı vereyim!” diye çıkışır. Başvezirin cevabı düşündürücüdür: “Sultanım, sen bana bir defa Cafer’im de, gerisi zaten benimdir.” Bu dünyada insan için en kıymetli şeylerden biri, Allah’ın kulunu sevmesidir. Kul da Yüce Allah’a sevgisini göstermelidir. Allah Tealâ bir kudsi hadiste, “Kulum beni anarsa, ben onun yanında olurum. O bana yürüyerek gelirse,
ben ona koşarak gelirim!”
 (Buhârî, Tevhid, 35) buyurur.

Günlerden bir gün küçük bir serçe, Allah'a küser.. 
Günler geçer... Fakat her gün övgü ile Rabbine seslenen, onunla hasbihal eden   serçe Rabbine küstüğü için, artık tek kelime dahi etmez.. O'nunla konuşmaz..dertleşmez... İçine kapanır, derin bir hüzne boğulur... Melekler merakla Allah'a serçeyi sorarlar...ve her defasında Allah, meleklere 
"O tekrardan bana  gelecek..Çünkü onun sesini duyacak tek varlık benim...ve onun minik kalbindeki derdini anlayacak olan da yalnız benim." diye cevap verir..

Bir zaman sonra serçe; kalbi hüzün, gözü yaşla dolu bir halde bir ağacın dalına konar.. Hiçbir şey söylemeden, öyle sessizce etrafı gözler... 
Allah, serçeye:
-Söyle bana! Canını sıkan ve kalbini hüzne boğan derdin nedir? diye seslenir...

Melekler serçe ne söyleyecek diye merak  içerisinde ona bakarlar... Serçe mahzun, biraz da sitemli bir  ses tonuyla:

-Küçük bir yuvam vardı...Yorulduğumda dinlendiğim, üşüdüğümde sığındığım... Kimseyi rahatsız etmiyordum ve kocaman dünyada ufacık bir yerdi.. kimsenin yerini dar etmiyordu... Sen onu da bana çok gördün, neydi o zamansız fırtına..? Esip yıktı yuvamı.. ve beni yuvasız bıraktı..."diyerek sitem eder Rabbine..

Artık konuşamaz... serçe.., sözleri boğazında düğümlenmiştir bi kere.. Sessizlik Arş-ı Rahman'da yankılanır... ve melekler başlarını eğip Allah'ın vereceği cevabı beklerler.... 
Allah:

-Ey serçe..! Sen benim kulum değil misin? der...

-Elbette kulunum Allah'ım! diye cevap verir serçe..

-Öyleyse niye benim yapıp ettiklerime razı olmuyorsun da, bilmediğin bir şeyi sorguluyorsun..Ben size demedim mi! Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayır olabilir diye?

Serçe suçluluk içinde başını eğer Sonra;

-Dedin Allah'ım. diye cevap verir...

-O halde neden hikmetini bilmediğin şeyleri sorguluyorsun?

Serçe hiçbir şey söyleyemez.. Mutlaka yuvasının yıkılışında bir hikmet vardır ama o hikmet  nedir...? Yüce Allah, meleklerin de serçenin de merak ettiği o hikmeti açıklar:

-Sen, o yuvanda dinlenirken seni avlamak isteyen bir yılan yuvana doğru geliyordu. Seni yılandan korumak için fırtınaya emrettim yuvanı yıksın diye. Böylece sen oradan uzaklaşarak yılandan kurtuldun. Nice belalar var ki muhabbetimle senden uzaklaştırdım. Oysa sen, kuşatıcı muhabbetimi görmüyor, geçici belalardan dolayı bana düşman oluyorsun. der...
Evet... Yaşamımız boyunca her birimizin başına çeşitli sıkıntı ve felaketler gelir... Bunların sebepleri üzerinde düşünmek, kendi hatamız varsa onu bir daha tekrar etmemek ilk görevimizdir... Yani kör bir teslimiyet ve pasif tevekkül doğru değildir... Biz elimizden geleni yapacağız... Fakat  buna rağmen bir şeyler yanlış gidiyorsa da, ümitsizliğe kapılıp Allah'ı suçlamayacağız... Kadere küsmeyeceğiz..Bu tavır insanı kötümserliğe ve pasifliğe sürükler..Bize düşen şey, küsmek yerine yeni imkanlar aramaktır.. yeni girişimlerde bulunmaktır..Buna rağmen olmuyorsa da teslim olmaktır...Bizim irademizi aşan, beklenmedik felaketlerle manen yıkılmak güçlü insana yakışmaz...Çok önemli bir işi olan kimse bineceği uçağı kaçırınca üzülür. Ama ertesi gün o uçağın düştüğünü duyunca, yanıldığını anlar... Hikmet yüklü şu ayet kulağa küpe olmalıdır:

"Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz." 
(Bakara, 216)