İstanbul’da bir ilkokul...
1955-65’ler, öğrenciler, Amerikan yardımı olarak yurda gelen sulandırılmış süt tozlarını içmek için sıradalar...
O günlerden yaşanmış bir anı:
MEHMET BEY ANLATIYOR...
"1960'lı yıllarda ilkokula gidiyordum.
Öğretmenimiz süt tozu paketleri dağıttı; ABD’den yardım olarak gelmiş!
Bizim evde 100'e yakın keçi vardı, 30'dan fazla inek vardı.
Süt ve yoğurdu satma imkânımız yoktu.
Bize yetecek kadar her türlü süt ürünümüz vardı.
CİCİLİ PAKETLER, ŞEN HAREKETLER...
Ama ben cicili paketler içindeki süt tozu paketlerini sevine sevine eve getirdim.
Eve girmeden önce avluda dedemle karşılaştım; 'elindeki nedir?' diye sordu. Açıkladım... 'Bizim sütümüz var, götür onu geri ver, sütü olmayan çocuklara versinler.' dedi.
BEN BİRAZ DURAKLADIM...
Aslında köyümüzde sütü olmayan ev yoktu. Ben biraz duraklayıp götürmek istemedim. 'Oğlum, bunlar bizim iyiliğimiz için bunu vermiyorlar, bizi zehirlemek için gönderiyorlar!' dedi.
Ben okulda aldığım derslerden kendime güvenerek dedeme karşı geldim.
Söylediklerini okula gitmemiş dedemin cehaletine yordum.
Ona itirazlar ettim.
HEM SÂDIK HEM HÂZIK...
Beni ikna edemeyince inandırmak için bir deneye başvurdu. Güçlü bir köpeğimiz vardı. 'Git, süt tozunu süte çevir getir.' dedi. Gittim, süt tozundan süt yapıp getirdim. Köpeğimiz kulübesinde idi.
SİZ BENİ ZEHİRLEMEK Mİ İSTİYORSUNUZ?
Götürdük ve önüne koyduk.
Ağzını koydu, yaladı, çekti, bırakıverdi; 'Siz beni zehirlemek mi istiyorsunuz?' anlamında hırsla bize baktı.
Saldıracak gibiydi.
Kabı aldık.
Dedem onu suda yıkadı.
Sonra bana 'git, evden bizim sütten getir.' dedi.
Evden yarım kilo kadar sütü götürüp yıkanmış kaba koydum. Yine köpeğin önüne sürdük.
Ağzını koydu.
DEDEM HİÇ OKULA GİTMEMİŞTİ, AMA...
Bir defa nefes aldı.
İki içimde sütü bitirdi. Dedem hiç okula gitmemişti ama öğretmenimden ve o sütleri okulumuza gönderen yetkililerden daha çok şey biliyordu..."
GÂVURDAN DOST, ÇAKALDAN POST!
Ve bu dağıtılan süt tozlarından sonra Turkiyede ilk "Çocuk felci vakaları görüldü ve felç salgını başladı." Sonra ne mi oldu?
Amerika bize milyon dolarlar karşılığında çocuk felci aşıları sattı...
Ne kadar manidar...
ARTIK UYANMA ZAMÂNI...
Bizi bomba ve silahlarla öldürenlerin, aşı ve yiyeceklerini masum gördüğümüz sürece daha çok aldanacağız.
Önce bizi hasta edip, peşine ilaç ve aşısını satıyorlar!
(Erdoğan DEMİR'den)
ÇOK İBRETLİK, ÇOK ÇOK HAZİN!...
15 yüz yılda İspanya'daki Endülüs Müslümanlarının son kalesi Gırnatayı haçlı orduları kuşatıyor. Kaleyi Müslümanlar güzel savunuyor zaman uzuyor.
BİR ELDE KUR'AN, DİĞERİNDE İNCİL!...
Bunun üzerine haçlı komutanı bir eline kuran bir elinde incili alarak kaledeki Müslümanlara 31 Mart günü" Bu iki kitap üzerine yemin ederim kaleyi teslim ederseniz hiç kimseye zarar vermeyeceğiz" der. Müslümanlar istişare edip teslim olmaya karar verirler. 1 Nisan günü teslim olurlar.
EY DÜNYÂ; BU NASIL ŞAKA?
Haçlı komutanı sözünde durmayıp kaledeki bütün Müslümanların kılıçtan geçirilmesini emreder. "neden verdiğin sözde durmuyorsun" dediklerinde. O dün için geçerliydi diyerek bütün Müslümanları şehit eder. İşte 1 Nisan o günden beri pek çok Hristiyan ülkelerinde aldatma şakası olarak kutlanır.
1 NİSAN; CELLÂDA TEBESSÜM!...
Bizde de düşünmeden "uyduk gariplerin modasına"
Diyerek kullanılır. (İktibas)
Fikri OKUT'a teşekkürler...
MAHPUS ÜSTÂDA GELEN KARPUZ...
Üstat Necip Fazıl’ın, hapishane günlerini anlattığı hatıratında, bir Ramazan günü başından geçen ibretlik hatıra: _
“Karpuz... Hayatımın en büyük hediyesi... Ramazan’dı. Oruçluydum. Tanıdığım bir tüccar iftar yemeğini her gün evinden, hususi otomobiliyle gönderirdi. Ben de hapishane kapısının yanındaki ilk tel örgüde beklerdim. Herkesin deliğine çekildiği o saatlerde bana izin verirlerdi. Yine böyle beklerken, bir gün ihtiyar bir adam tel örgüye sokuldu. Üstü başı dökülen, amele kılıklı bir ihtiyar... Beni asla tanımadan “Oğlum, içeride bir Necip Fâzıl varmış. Şu karpuzu ona hediye getirdim. Allah rızası için götürüp verir misin?” dedi. Gözlerim, hücum eden yaşlardan yangın içinde “Ver baba, hemen götüreyim” dedim ve aldım. İşte, hasbî, her türlü nefs oyunundan uzak, Allah için verilen hediye... Bu meçhul Müslümandan tüten edayı ömrümce unutamam! Keşke o karpuzu kesmeseydim; hep ona bakıp düşünseydim, İslâm ahlâkını fikretseydim, ağlasaydım, ağlasaydım...”
(Recep UZUN Hoca'ya teşekkürler...)
VÜCUT İKLÎMİ, GÖNÜL COĞRAFYASI...
Başlıkları bizim tasarrufumuz olan, bu her biri ayrı ve başlı başına derinlikler ve dersler ihtiva eden bu ibretamiz hikâyeleri hesaplarından aldığımız arkadaşlara teşekkürlerle sözü bağlıyor, hâlen MERHABÂ demek sürecinde bulunduğumuz, bizleri Reyyan’a taşımak için gelmiş Ramazanlarınızı kutluyor; hep birlikte sevdiklerimizle beraber o hedefe ulaşmaya muvaffakiyeti bizlere lütfetmesi niyazıyla Mevla’mıza yalvarıyor, böyle nice güzel mevsimlere millet olarak birlik-dirlik içerisinde ulaşmak, memleketin ve gönül coğrafyamızın daha güzel günlerini görmek ümidiyle cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...