Eskiden gerçek diye bir şey vardı, değil mi? Hani dokunduğunuzda hissedebileceğiniz, gözlerinizle görebileceğiniz, elle tutulur bir gerçeklik. Ama şimdi? Geçin bunları! Artık sahte olanın peşindeyiz. Gerçek? O artık çok sıradan. Simülasyon? İşte o daha havalı, daha parlak, daha Instagramlık!

Sabah uyanıyoruz, ama gerçeğe değil, telefonumuza. İlk iş sosyal medyada gezinmeye başlıyoruz. Bakıyoruz ki Ayşe yine tatilde, Fatma kendini yoga ustası ilan etmiş, Zeynep ise yeni bir hayat felsefesi bulmuş! Biz mi? Otobüse yetişmek için koşturuyoruz. “Bu işte bir terslik var” diye düşünüyoruz ama kimse itiraf etmiyor.

Olay şu…

Ayşe o fotoğrafı aylar önce çekti, Fatma'nın yoga hocası falan olduğu yok, sadece bir mat almış. Zeynep’in hayat felsefesi mi? YouTube'dan kaptığı birkaç beylik söz. Ama fark eder mi? Hiç de değil. Çünkü bu sahte hikayelere bayılıyoruz.

Sahte olan gerçeği çoktan solladı, farkında mısınız?

Gerçekten herkes mutlu mu?

Tabii ki hayır!

Ama herkes mutlu görünüyor. Ve bu devirde görünmek yetiyor. Televizyondaki “reality” şovlara bakın mesela. Gerçek mi orada gördükleriniz?

Tabii ki değil! Her şey kurgu, her şey senaryolu. Ama biz izliyoruz, inanıyoruz ve gerçekmiş gibi yaşıyoruz. Çünkü bu bize daha cazip geliyor.

Hadi bir de markete bakalım. O şampuan var ya, reklamlarda saçınıza hacim vereceğini söylüyor, öyle mi? Sepete atıyoruz. Yanına da o mutluluk vaadiyle pazarlanan dondurmayı ekliyoruz. Şimdi reklamlardaki gibi sonuçlar bekliyoruz. Ama ne şampuan saçımıza hacim veriyor, ne de dondurma bizi mutlu ediyor. Yine de şikayet etmiyoruz. Çünkü aslında istediğimiz şey bu değil. Peşinden koştuğumuz, gerçeğin değil, hayalin ta kendisi.

Ünlüler dünyası? Ah, o kusursuz tatiller, o mükemmel hayatlar... Gerçek mi sanıyorsunuz? Hayır! Filtreler, PR ekipleri, makyaj mucizeleri iş başında. Ama bizi ne ilgilendirir ki? Onların ne yaptığını değil, bize gösterdikleri o parıltılı hayatı seviyoruz. O sahte kusursuzluk bize yetiyor da artıyor bile.

Siyasetçiler de boş durur mu? Seçim döneminde verdikleri vaatler göz kamaştırıcı. Her şeyin düzeleceğine, zenginleşeceğimize, dünyanın en mutlu ülkesi olacağımıza dair vaatler sıralanıyor. Seçim bitince ne oluyor? O vaatler buhar olup uçuyor. Ama biz yine de sahte umutlara tutunmayı seviyoruz. Çünkü gerçekler can sıkıcı.

Baudrillard boşuna dememiş: “Gerçek artık yok, yerini simülasyon aldı.”

Biz de bu sahte dünyaya kapıldık, çünkü sahte olan gerçeğe göre daha cazip. Tatil yapmanıza gerek yok, tatil yapıyormuş gibi görünmeniz yetiyor. Mutlu olmanıza gerek yok, mutluymuş gibi davranın, yeter de artar.

Gerçek mi? Zaten o kadar sıkıcı ki kimse bakmak istemiyor. O yüzden hayatı çok ciddiye almayın. Gerçeğin peşinden koşacağınıza, simülasyonların içinde kaybolun.

Filtrelerinizi takın ve sahte mutluluğunuzu kucaklayın...