Geçtiğimiz günlerde televizyon izlerken, sunucunun Ajda Pekkan konseri için 180 bin liralık loca fiyatını büyük bir coşkuyla anlatmasını izledim. Birkaç saatlik eğlence için bu kadar yüksek bir meblağ ödemenin absürdlüğünü düşündüm. Bu rakamın, ülkemizin acı gerçekleriyle nasıl da tezat oluşturduğunu görmek zor değildi.

Mesela, 150 bin lira borcu yüzünden intihar eden bir birey geldi aklıma. Onun için bu para bir umut, bir hayat demekti. Zehir gibi zeki olup, maddi yetersizlikler yüzünden okuyamayan çocuklar var. Bu çocuklar, belki de geleceğin bilim insanları, doktorları, öğretmenleri olacak potansiyele sahipler ama ne yazık ki bir konser locasının bedelini bulmak bile onlar için imkansız.

Bir de şu hikaye var; Antep fıstığı aldığı için çocuğuna “Bizde bunu yiyecek ağız var mı, buna bu kadar parayı nasıl verdin?” diyen baba. Bu babalar, her gün çocuklarına yeterli gıdayı sağlamak için mücadele ediyor. Birkaç saatlik eğlence için 180 bin lira harcayanlar ise bu mücadeleden tamamen uzak bir dünyada yaşıyorlar.

Sevgili okurlar, bu ülkede bazı insanlar birkaç saatlik zevk için 180 bin lira harcayabilirken, diğerleri temel ihtiyaçlarını karşılamak için kıyasıya mücadele ediyor. Ajda Pekkan’ın bu konuyla bir ilgisi yok, ama bu gerçek bizi düşündürmeli. 180 bin liralık bir eğlence yerine, bu parayla kaç yaşama dokunabilirsiniz? Kaç çocuğun eğitimine destek olabilirsiniz?

Kaç ailenin hayatını değiştirebilirsiniz?

Belki de, bu tür harcamalar üzerine düşünmek ve toplumsal adaletin sağlanması için bir adım atmak gerekiyor. Çünkü makas çok açık ve kapanmadıkça toplum olarak huzura ermemiz pek mümkün görünmüyor. Bir kesim lüks içinde yüzerken, diğer kesim hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu adaletsizliğe göz yummak, bir ülkenin geleceğine sırt çevirmek demektir.

180 bin liralık bir loca, sadece birkaç saatlik bir keyif olabilir. Ama bu para, birçok insan için hayat demek. İşte bu yüzden, harcarken düşünmek ve toplumsal sorumluluğu unutmamak gerek. Belki o zaman, gerçek bir ilerlemeden söz edebiliriz.