George Gerbner, yıllar önce medya aracılığıyla insanların gerçeklikten nasıl koptuğunu “vasat dünya sendromu” olarak tanımlamıştı. Gerbner’e göre, sürekli şiddet, suç ve kaos temalı içerikler, insanların dünyayı olduğundan daha korkunç bir yer olarak algılamasına yol açıyordu. O dönem için bu bir sendromdu; fakat bugün, bu korkutucu algı yalnızca bir sendrom olmanın ötesine geçerek hayatın ta kendisi haline geldi.
Gerbner, medyanın insanları korku dolu bir dünyaya sürüklediğini savunuyordu. Ancak bugün, sadece medya değil, yaşadığımız gerçeklik de maalesef bu vasat algıyı doğrular hale geldi. Her geçen gün artan doğal afetler, cinayetler, suç örgütleri, salgınlar ve savaşlar dünyayı daha da korkutucu bir yer haline getiriyor. Toplumsal yapımızın her geçen gün daha da çürüdüğü bu dönemde, ahlaki değerlerimiz hızla erozyona uğrarken, bizler de bu karanlık tablonun bir parçasıyız.
Komşusunu tanımayan, tanısa bile zarar görme korkusu yaşayan bireyler haline geldik. Sokakta yalnız yürümekten, toplu taşımada tek başımıza kalmaktan çekinir olduk. Trafikte bir anlık öfkenin kurbanı olmaktan korkarken, birbirimize olan güvenimiz neredeyse tamamen yok oldu. İnsanlar arasındaki güven bağı, gözlerimizin önünde kopup gidiyor. Gerbner’in medya etkisi diye tanımladığı şey, bugün artık insanın insana zulmüne dönüşmüş durumda. Okul arkadaşlarını öldüren çocuklar, masum bebeklere kıyan eller, sivil halkı bombalayan devletler... Tüm bu trajedileri gerçekleştirenler yine biz, yani insanlar.
Bugün, Gerbner’in “vasat dünya sendromu” hayatımızın bir parçası haline geldi. Hepimiz bu karanlık tabloyu kabullenmiş gibiyiz. Ancak belki de artık insanlığımızı yeniden hatırlama vaktidir. Sosyal çürüme bizi tamamen tüketmeden, biz onu durdurmalıyız.
“Dünya, üzerinde yaşayan insanların kalbinde şekillenir.” İnsanlara ve insanlığa dair umutlarımızı yeniden hatırladığımızda, dünya da yeniden yeşermeye başlayacak. Bu değişim yalnızca medya etkisini aşmakla değil, içimizdeki derin korkularla yüzleşerek mümkün olacak. Unutmayalım ki, iyiliği, güveni ve anlayışı yeniden inşa edebilmek için, hepimizin içinde var olan o derin bağı yeniden keşfetmemiz gerekiyor.