Cumartesi Fatsa’da, program olarak OBB’nin deruhte ettiği KÂLBE DÖNÜŞ İÇİN SON ÇAĞRI adlı, merhamet vurgusu eksenli konuşmasında Kemâl SAYAR’ı dinledik. Psikiyatri Profesörü olan hocamız ayrıca sosyolog, yazar ve şâir. Amasya-Merzifon’lu bir âileden olmakla berâber, o yıllarda babasının Soya Fabrikasının kuruluşundaki görevi dolayısıyla bulundukları Ordu’da doğmuş. 2,5 yaşında buradan ayrılmışlar. Ancak, Ordu sâhilinde babasının elini tutmuş geziyor hâliyle bir fotoğrafını paylaştıktan sonra, kendisinde güçlü bir buraya âidiyet duygusu bulunduğunu ifâde etti.

Başkan Mehmet Hilmi Bey Ordu şehrini gezdirmiş. Şimdi yağ fabrikası olan ve televizyon yayın istasyonu bulunan soya civârında ağaçlıkların devam ediyor olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Genel anlamdaki memnuniyetini de, konferans sonrası sosyal medya paylaşımında, “Ordu çok güzel. Emekliliğimde yerleşeceğim şehri buldum.” sözleriyle dillendirmiş. Sonuçta bizler de memnun olduk; hocamızı aramızda görmek bizi son derece mutlu eder; Rabbimiz inşâllâh o günleri görmeyi nasîp eder ona da bize de.

GÜLYALI, SELÇUKLU; CEZÂYİR, RABAT...

Biz, o akşamın sabâhında Konya’ya gitmek üzere sabah 06.00’da Gülyalı’dan havalandık. 7 gibi Ankara’daydık. 9.15’de YHT ile yola devam ettik. 11.00’de Selçuklu istasyonunda indik. Gerek uçak, gerekse tren yolculuğumuz yağda kayar gibi çok rahat geçti. Uçakta sessiz, rahat, gecenin içinden süzülüp geldik. Daha önce normal trene bindiğimiz çok oldu. Hattâ şimdi burada tam 24 saat süren Cezâyir, Fas-Rabat arası takka da, takka da diye yaslana savrula devam eden yolculuğumuzu hatırladım. 90 yılıydı. Tabiî o zamanlar bizim ülkelerimizde hep böyleydi durum. Şimdi normal trenler bile çok daha iyi durumda muhakkak. Ancak, ben size hızlı treni tavsiye edeceğim. Gerçekten çok rahat.

BİZ BUNLARA LÂYIK MIYIZ?!...

Şöyle biraz düşündüm de, biz bunlara lâyık mıyız acaba dedim; Yâ Rabbim, ülkemiz ne güzel, şu hizmetler ne hoş; her şey, her şeyden önce senin verdiğin akılla yapılıyor, toprak senin lütfun, hava öyle, su öyle, hizmet edecek iyi insanlar, güzel imkânlar, hep senin lütf u ihsânın. Sana sonsuz şükürler olsun. Şikâyetlerle vakit geçireceğimize daha çok çalışsak, daha çok şükretsek, iyilerin kadrini bilip, en azından duâcı olsak belki her şey daha iyi olacak. Bizleri içinde bulunduğu nîmetlerin farkında olup şükrünü edâya çalışanlardan eyle Allâhım dedim. Sizler de âmin deyin inşâllâh sevgili dostlar…

Diğer yandan, yurdumun ovaları, dağları, hepsi de minâreli, -âh şuralara gidip te insanlarıyla bir çay içip hasbihâl etsem, câmiinde ezan okusam dediğim- şirin köyler bir şerit gibi gözümün önünden geçerken, bir baktık Konya’nın YHT Selçuklu durağındayız.

NİLÜFER'DEN YEMEK ÂDÂBI...

Pazar böyle geçti. Pazartesi hasbihâl, torunla oyunlar, okumalar, TRT Çocuk izleme, dergiler, resimler, bulmacalar, bilmeceler, hasret giderme. Nilüfer bana bir ara; sana YEMEK ÂDÂBINI ÖĞRETEYİM demesin mi; duvara astığı karton üzerine fotoğraflar yapıştırılarak tablolaştırılan sünnetleri bir bir açıkladı. Ana okulunda, okumayı bilmiyor. Ağzım açık kaldı: "Ellerimizi yıkarız, Besmele çekeriz, Tuz ile başlarız, Sağ elle yeriz, Önümüzden yeriz, Etrafı kirletmeyiz, Kırıntıları toplarız, Tabağımızı sünnetleriz, Duâ ederiz." Öyle güzel anlattı ki edâlı, edâlı; Allâh CC nazardan esirgesin. Sayılarını çoğaltsın inşâllâh…

Bir ara, ipi kopuk teşbih vardı, onu dizelim dediler; misine almışlar. Beraber dizdik. Benim de hoşuma gitti. İmâme yoktu, değişik renkli boncuklardan üçünü imâme olarak dizdik. Misineleri gerdirerek bağlayıp ucunu yaktık. Ben pek gönüllü değildim, çocuğun hatırına işe koyulduk ama sonuçta hakîkâten güzel oldu. Sabah namazında üstünü akmaya gittiğimde ne göreyim, onunla yatmış, tesbih yanıbaşında.

TESBİH TÂNELERİ, TERBİYE ÇİÇEKLERİ...

Tesbihle yanıma geldi daha sonra, sübhânallâh, sübhânallâh, elhamdülillâh, elhamdülillâh epey çekti, sonra durakladı; şimdi ne diyecektik dede dedi, Allâhüekber dedim, öyle de okudu biraz.

İşte böyle, hiç canımız sıkılmıyor. Buna benzer notları günlük ajandama da yazıyorum ki, hepsini burada zikretmek imkânsız. Gerçekten çocuklar çok ilgiye, sevgiye, oyuna; kısaca bizim yakınlığımıza muhtaç. Onların kişiliğini oluşturan gıdâ burada. Ne mutlu bir şekilde çocuğunu hayırlı evlat olarak yetiştirebilenlere, bunda muvaffak olanlara. Rabbimiz cümlemize “terbiye eden” anlamına gelen RABB ismiyle, Efendimiz’in (SAV) “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha değerli bir mîras bırakmamıştır.” hadisinde buyurduğu hedefe ulaşmayı nasîp eylesin.

BU MÜLÂKÂT DİNLEMEYE DEĞER...

Yine aynı akşam, bir Amerikalı Müslümanın ihtidâ hikâyesini Youtube’dan indirip dinledik. Orhan Karaağaç’ın SON 33 serlevhasıyla sunduğu TEKSAS’TAN İSTANBUL’A UZANAN HAKÎKÂT YOLCULUĞU güzel bir ropörtajdı. Çok ders alınacak, yeni bir şeyler öğrenilecek, farkındalık kazanılacak, kendi durumumuzu, dînî hassâsiyetlerimizi sorgulatacak yerler vardı. Aslında bu mülâkât tüm gençlerimize izletilip görüşleri alınmak sûretiyle fikir jimnastiği yapılabilir ve bu herkese çok şey kazandırır diye düşünüyorum.

Hattâ, inşâllâh, biz de bunu bir yazı konusu yapabiliriz. Ama siz ona varana kadar bir şekilde bu röportajı izleyin, hattâ âilece ya da dostlarınızla berâber sohbet niyetine izleyin. İnanın çok şey kazanacaksınız diye iddiâ ediyorum.

"GÖKLERDEN GELEN BİR KARAR VARDIR..."

İşte böyle, zaman kendi masîrince akıp giderken, Salı gün akşama doğru Üstad Sezâi KARAKOÇ’un vefat ettiği haberi düştü ekranlara. Bütün kanallar bu haberi konuklarla berâber yayıp genişlettiler. Tüm Türkiye Sezai Karakoç’u konuşur oldu. Tatlı bir hüzün kapladı ortalığı. Hâfızalar yoklandı, hâtıralar canlandı, acısıyla-tatlısıyla geçmişte yaşananlar, eski hayatlara dâir naiflikler tâzelendi zihinlerde. Herkes duâya durdu üstad için; Yâsinler, hatimler falan. Şiirleri, hayat hikâyeleri dinlendi. Geçmişte yapılan belgeseller indirilip izlendi.

Diriliş şâirimizle ilgili o ve sonrası cenâze günü yaşadıklarımızı, gözlemlerimizi ve değerlendirmelerimizi gelecek yazıya bırakarak sözlerimizi bugünlük sonlandırırken, namazının Şehzâdebaşı Câmii avlusunda kılınacağını öğrendiğimiz üstadımıza Yüce Allâh’tan ganî rahmetler, milletimize de başsağlığı diliyor, Cenâb-ı Hakk’ın lütf u keremiyle hep birlikte Efendimiz(SAV)in komşuluğunda buluşmak ümidiyle diyor, cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz ves’selâm…