Bir pazarcı düşünün... Meyve veya sebze satıyor, ama elinde terazisi yok. 

Bir terzi düşünün.... Elbise dikiyor ama elinde mezurası yok.

Pazarcının ve terzinin yaptığı bu satış nasıl sonuç verir? 

Pazarcı göz kararı yaptığı tartma işleminde ya kendisini ya da müşterisini zarara sokacaktır.  Bu zarar küçük de olsa, müşterilerin sayısı çoğaldıkça zarar da ona göre büyüyecektir. 

Terzinin göz kararı diktiği elbise, müşterisine ya büyük ya da küçük gelecektir.

Bir pazarcı düşünün... Elinde bir terazi var ama terazinin ayarı bozuk. Bu satış nasıl sonuç verir? Eğer terazi, bir şeyi normalde olduğundan daha ağır gösteriyorsa müşteriler zarar eder. Bir şeyi normalde olduğundan daha hafif gösteriyorsa o zaman da satıcı zarar eder.

Demek ki satıcının zarar etmemesi ve başkasını da zarara sokmaması için elinde düzgün bir terazinin olması ve bu satıcının teraziyi doğru bir şekilde kullanması gerekir. 

Bu hayatta hepimiz birer pazarcı gibiyiz. Kendimizle ya da başkasıyla ilgili bir karar verirken, bir davranış ortaya koyarken eğer elimizde doğru bir ölçü yoksa ya kendimizi zarar ve ziyana sokarız, ya da başkasını. Her bir davranışımızı tartacağımız dosdoğru bir ölçünün olması ve bizim bu ölçüye dosdoğru bir şekilde riayet etmemiz gerekir. Böylece ne kendimiz zarar etmiş oluruz, ne de başkasına haksızlık etmiş oluruz. 

İşte Rabbimiz Kur'an'ı bize böyle bir ölçü olarak indirmiştir. Biz bu hayatta neyin iyi neyin kötü olduğunu, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, kimin dost kimin düşman olduğunu Rabbimizin ölçüsü doğrultusunda belirlediğimizde her şey yerli yerine oturmuş, hayat düzenini bulmuş, kalplerimiz mutmain, gönüllerimiz huzurlu, ruhlarımız sevinçli olur. Ne kendi hakkımızı yedirmiş, ne de başkasının hakkını yemiş oluruz. 

Ancak bir konuda karar verirken, bir davranış ortaya koyarken Rabbimizin bize verdiği ölçüyü görmezden gelerek, teraziyi bırakıp poşete göz kararıyla meyve sebze dolduran satıcı gibi, mezurayı bırakıp göz kararı elbise diken terzi gibi kendi hevamıza, arzularımıza göre işler yaparsak ölçüyü şaşırırız. Bunun sonucunda ya kendi hakkımızı heba etmiş ya da başkasının hakkına girmiş oluruz.

Rabbimiz ölçü konusunda şöyle buyuruyor:

"Göğü Allah yükseltti ve teraziyi O koydu. Sakın teraziyi bozmayın. Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın." (Rahman 7-9)

Bir başka âyetinde Rabbimiz, indirdiği Kitap yanında bir de terazi (mizan) indirdiğini şu şekilde belirtmektedir:

"Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve teraziyi (mizanı) indirdik." (Hadid 67/25)

Günümüzde gerek bireysel gerekse toplumsal çapta şikâyetçi olduğumuz problemlerimizin temel sebebi, olayları ve kişileri Rabbimizin verdiği ölçü ile değerlendirmeyi terk etmemizdir. Öyle olunca hiçbir şey dikiş tutmuyor, hiçbir yaptığımız iş iyi bir şekilde sonuçlanmıyor, işlerimizde hayır ve bereket olmuyor. 

Rabbimiz giyim kuşamımıza bir ölçü koydu. Yeme içmemize bir ölçü koydu. Kadın erkek ilişkilerine bir ölçü koydu. Alım-satım işlerine bir ölçü koydu. Komşuluk ve akrabalık ilişkilerine bir ölçü koydu. Bütün bu konularda Rabbimizin ölçüsünü dikkate almadığımızda işler sarpa saracaktır. Hem Rabbimizin ölçüsünü bıraktığımızda hangimizin belirlediği ölçüyü esas alacağız? Hangimiz tüm insan ilişkilerini kuşatacak adil, tarafsız, hikmetli ölçüler koyabilir?

Rabbimiz kendisinin belirlediği ölçüye riayet etmeksizin hareket edenler hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapkın kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez." (Kasas 50)
(Soner Duman)

Kelebek misalidir "HAYAT". Uçarsın bazen soluksuz. Ya da düşersin kimi zaman uçsuz bucaksız. Bazen bir volkan olur yüreğin. Bazen de üşür titrer ellerin. Bazen bir çocuktur yüreğin. İşte dedim ya kelebek misalidir hayat. Anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük..

Necip Fazıl:
“Efendim! Ben kurtulacak mıyım?” diye sordu.
Seyyid Abdulhakim Arvasî Hz. (k.s.a) şöyle cevap verdi:
“Bir gemi giderken, paspas da içinde gider. 
Yeter ki o geminin içinde ol Necip!”

Pazarcı bağırır, 
Kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır, 
Antikacı bağırmaz.
N.Fazıl Kısakürek

Camide saf doldurmadığımızdan, dünyada yer dolduramıyoruz. 

Camide yan yana durmadığımızdan, müslümanlar olarak dünyada yan yana duramıyoruz. 

Camide saflarımızı hizaya getirmediğimizden, dünyayı hizaya getiremiyoruz. 

Biz bu savaşı mescidde kaybettik, mihrapta kaybettik.

Rabbimiz kendisinin koyduğu ölçüyü her işimizde esas almayı  Bizleri Onun ölçüsünü dikkate almaksızın kendi nefsimize, arzularımıza ve hevamıza uymaktan ve böylece ölçüyü yitirip sapmaktan muhafaza eylemesi niyazımla…