Bizim sevgili başkan, yerel basından beklediği ilgiyi göremeyince çareyi ulusal basına yanaşmakta buldu. Yanına da malum kişiyi alıp kapı kapı gezmeye başladı.
Sanırım bir sabah aynaya bakarken "Burada işler olmuyor, büyük oynayalım" diye içinden geçirdi. Sonra da "Ne kadar çok mikrofon, o kadar çok algı!" diyerek soluğu ulusal basında aldı.
Ama tabii ki bu düşünceye kadar her yolu denedi itiraf edelim hakkını verelim…
Mesela çadırı karıştırmak lazım dedi!
Önce mağdur moduna geçti “Bana ihanet ettiler, seçimde başka adaya destek verdiler!” diye dert yanmaya başladı.
Eee iyi de, hani ihanetten bahsediyoruz ya, kaybedilen Altınordu Belediyesi için “Biz niye kaybettik?” sorusunu sormak yerine CHP'li başkana doğum günü kutlaması yapıp sosyal medyada boy boy fotoğraf paylaştı neyin kafası bilemem ?
Ve sonra büyük hamle geldi!
Kongre sürecinde, genel merkezin işaret ettiği adaya destek vermek yerine, iki farklı adaya yol açarak partiyi adeta blendera attı.
Adaylar da basın toplantısında hiç çekinmeden “Büyükşehir Belediye Başkanımızdan icazet aldık” diye açıkladılar.
Yani "Biz buraya kendi irademizle gelmedik, yukarıdan mühürlüyüz" dediler.
E sonuç? Çadırı karıştırayım derken ortalığı toz duman etti!
Bu sırada yerel basın da sürekli sordu tabii aklındaki soru işaretlerini…
“Kentsel dönüşüm ne oldu?”
“Belediye bu kadar borçlandı, hangi hizmetler yapıldı?”
Ama bizim başkandan tık yok.
Ve nihayet büyük karar geldi!
Başkan, içindeki ‘Reklam’ canavarını uyandırdı ve “Ya herro ya merro! Reklam her şeydir!” diyerek yollara düştü.
Ulusal basında pozlar verildi, demeçler sıralandı, ziyaretler peş peşe geldi.
Şehirde ne olup bittiğini boş verin, önemli olan algı yönetimi!
Bu PR tufanı nereye kadar gider? Bilmem ama…
Başkan bir gün çıkıp "Ben çok yoruldum, artık biraz da halk çalışsın" derse hiç şaşırmayın!