Gençlerimiz, sevilme arzusu ve sevilmeme korkusu arasında savrulup duruyor maalesef…
O kadar çok şahit oluyorum ki son zamanlarda…
****
Sevilme beklentisi, bir dağcının dağa tırmanırken sürekli farklı rotalar denemesi gibi aslında her yeni ilgi beklentisi gerçek hedefi kaybettiriyor..
Sevilmemekten korkmaksa, yolda kaybolmuş bir dağcının panik içinde her adımı yanlış atmasına benziyor, ne yazık ki her adım daha derin bir yalnızlık duygusuna yol açıyor…
İçsel çatışmaların ışığında, gençlerimizin önemli bir dersi öğrenmeleri gerekiyor!
Kendi değerini başkalarının varlığında bulmamak!
****
Kendini başkalarına ispat etme çabası, gerçek huzuru sağlamaktan çok çok uzak…
Kendiyle barışmak, kendi içsel değerlerini tanımak ve kabul etmek esas olan. 
Kendini tanıyan ve seven bir birey, içsel huzuru bulur zaten ve bu huzur, etrafa yaydığı pozitif enerjiyle çevresindeki güzellikleri ve enerjileri besler.
Gerçek tatmin ve huzur, dışsal başarıların ve geçici onayların ötesinde inanın…
Yüzeysel,anı kurtaran geçici tatminlerin  ve mutlulukların ötesinde, travmalarla yüzleşmek ve derin bir öz keşif ile kendini kabul etme sürecini yaşamak gerek…
Sürekli sevilme isteği ve onaylanma arzusu, genellikle geçmişte yaşanan travmaların izleridir. Bu travmalar, kişinin kendini sürekli başkalarına ispat etme ihtiyacı duymasına yol açıyor.Ancak, önemli olan, bu travmalarla yüzleşmek ve kendinle barışmak.
Kimse sizi, sizin kendinizi sevdiğiniz gibi sevemez. Önce kendinizi sevin, çünkü kendini tanıyan ve seven bir birey,  çevresine pozitif bir enerji yayar. 
Haliyle sevgi olağan şekilde gelir…
İçsel huzurunuz adeta  gökyüzüne yayılan yıldızlar gibi, çevrenizdeki güzellikleri ve enerjileri besler.
Kalın Sağlıcakla…