Covid-19 ile mücadele, ülkemizde ve şehrimizde hız kesmeden tam altı aydır devam ediyor. Verilere bakıldığında Türkiye’nin bir çok ülkeye göre nispeten daha iyi durumda olduğu da ortada. Ülkemizin genç bir nüfusa sahip olması bu tablonun bir sebebiyken daha önemli sebebi her tür olumsuzluğa karşı görevlerini büyük bir özveriyle yürütmeye devam eden nitelikli sağlık emekçileridir.
Bu süreç çok büyük oranda sağlık emekçilerinin üzerinden yürütülmekte ise de yaşanan şiddet olayları, son açıklanan ek ödeme genelgesi garabeti, Covid-19’un halen meslek hastalığı sayılmıyor oluşu.. gibi olaylar sağlık emekçisini artık tükenme noktasına getirmiştir.
Kamuda en düşük maaşı alarak çalışan sağlık emekçileri aylardır – yıllardır ek ödeme ve döner sermaye uygulamasının adaletsiz olduğunu haykırmalarına rağmen dün akşam açıklanan genelge ile adaletsizliğin daha da derinleştiğini üzülerek izlemiştir. Son genelgede sadece din hizmetleri görevlileri %100 ek ödeme katsayısı ile hesaplanırken sağlık hizmetleri sınıfında çalışan bir personel %66, Covid-19 alanı dışında çalışan bir Profesör ise %16 katsayı ile hesaplanacaktır. Bu oranlar brüt ücret üzerinden hesaplandığı için çoğu sağlık emekçi döner sermaye almayacak yine çoğu sağlık emekçi tavan döner sermaye uygulaması ile normal zamankinden daha az ücret alacaktır. tablo tek başına sağlık emekçilerinin tükenmişliklerinin artması için yeterlidir.
Tekrar uyarıyoruz; “Ek ödeme uygulaması iş barışının ve nitelikli sağlık hizmetlerinin önündeki en büyük engeldir.”
Sağlıkçının talebi nettir. Yoksulluk sınırının üstünde, emekliliğe de yansıyacak temel maaş.
Sağlık Bakanlığı’nın son açıkladığı rakamlara bakıldığında herhangi bir sağlık çalışanının Covid-19’a yakalanma riski, normal vatandaşın aynı hastalığa yakalanma riskinden yaklaşık dokuz kat fazladır. Ayrıca yine sayın Bakan’ın açıkladığı sayılara göre ülkedeki toplam vakaların yaklaşık %10’sini sağlık çalışanları oluşturmaktadır.
Hem bu rakamları kamuoyu ile paylaşıp hem de Covid-19’u sağlık emekçileri için “Meslek Hastalığı” saymamanın akılla ve bilimle açıklanabilecek bir tarafı yoktur. Bilimden, akıldan ve vicdandan uzak bu yaklaşım bir an önce terk edilmeli, acilen Covid-19 meslek hastalığı olarak tanınmalı, ağır iş yükü altında ezilen sağlık emekçileri için çalışma saatleri başta olmak üzere ekonomik ve sosyal tüm tedbirler alınmalıdır. Aksi halde sadece sağlık çalışanı değil, toplum sağlığı da çok büyük bir riskle karşı karşıya kalacaktır.
Sağlık emekçilerinin bu en temel insani ve vicdani talepleri tüm toplumun sağlığı için hayati öneme sahiptir.