İşsizliğe, Güvencesizliğe, Açlık ve Sefalete Karşı
15-16 Haziran Direniş Ruhuyla Mücadeleye!
İşçi Sınıfının, ezilenlerin bir araya geldiğinde tarihin akışına nasıl yön verdiğinin ve sermayenin korkulu rüyası olduğunun en somut örneklerinden olan 15-16 Haziran 1970 direnişi Türkiye’nin toplumsal mücadeleler tarihinin de en önemli dönüm noktalarındandır.
Aradan 50 yıl geçmesine rağmen, 15–16 Haziran direnişinin bugün hala hatırlanıyor olmasının başlıca nedenlerinden biri de sendikal haklara, temel hak ve özgürlüklere yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılara karşı sendikalı, sendikasız tüm emekçilerin toplumsal muhalefet bileşenleriyle birlikte ortak mücadele hattını benimsemesi ve hayata geçirmesi halinde ne kadar önemli kazanımların elde edilebildiğini göstermesidir.
15-16 Haziran, üretimden gelen gücün en etkin şekilde kullanılmasının nadir örneklerinden biridir. 15-16 Haziran üretimden gelen gücün etkin ve yaygın biçimde kullanılması durumunda sermayenin saldırılarının nasıl püskürtüleceğini deneyimleyerek bizlere göstermiştir. Kıdem tazminatına Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi adı altında el konulması girişimlerinin hız kazandığı bugünlerde 15-16 Haziran direnişinin bu niteliği bir kez daha bu saldırılara karşı ne yapılması gerektiğini net olarak işaret etmektedir.
Dünyada ve ülkemizde emekçilerin, işçi sınıfının karşı karşıya kaldığı saldırılar değişmemiş, özellikle salgın süreciyle birlikte daha da çeşitlenerek ve derinleşerek artmıştır. İşçiler, emekçiler “çarklar dönsün” denilerek salgınla ya da açlıkla ölüm seçenekleriyle karşı karşıya bırakılmıştır.
1970 yılında direngen işçi örgütlülüğünü geriletmek, etkisizleştirmek için yasal düzenleme yapan zihniyet bugün de yeni barajlarla, grev yasaklarıyla, işçiler lehine olan toplu sözleşme hükümlerinin ertelenmesi kararıyla, esnek çalışmanın kalıcı hale getirilmesi girişimleriyle, toplu ve tek tek işten çıkarmalarla, ücretsiz izin dayatmalarıyla, işsizlik fonunun yağmalanmasıyla, sürgün, gözaltı/tutuklama, mobbing gibi yönelimlerle muhalif sendikal örgütlenmelerin tasfiyesini hedefleyen her türlü baskı ve engellemeyle yine iktidardadır.
Dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde sağcı, gerici, otoriter faşizan iktidarlar salgın sonrası modern kölelik koşullarını yaratarak dünyayı tümüyle şirketlerin yağma alanı haline getirmeyi hedeflemektedir. Ülkemizde yandaş sermaye temsilcilerinden MÜSİAD ve MESS’in hayata geçirmek istediği ‘izole üretim üsleri’ ve ‘elektronik kelepçe’ projeleri bunun açık örneklerindendir.
Emekçiler ne ilk kez ne de son kez bu tür saldırılarla karşılaşıyorlar. Emekçiler tüm saldırılara karşı koyacak 15-16 Haziran gibi tarihsel mirasa, gelecek güzel günlere dair inanç ve umuda sahiptirler. Bu inanç ve kararlılıkla sermayenin saldırıları 15-16 Haziran direnişinin de temel ilkesi olan birleşik ve ortak mücadele ile elbette durdurulacak, püskürtülecektir.
KESK olarak; sermayenin neo liberal taarruzuna rağmen 15-16 Haziran mirası, bilinci ve yol göstericiliğiyle; özgür, eşit, laik, barış içinde bir arada bir yaşam ve güvenceli ve güvenli bir çalışma hayatı için mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.
Sendikal örgütlenmenin önüne engel konulmasına, yandaş sendikal örgütlenmelerin devlet himayesine alınmasına, örgütsüzlük dayatmasına, grev hakkı kısıtlamasına karşı on binlerce işçinin ortaya koyduğu mücadeleci tutum, inanç, cesaret ve kararlılık 50. Yılında da önümüzü aydınlatmaya devam ediyor. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihine altın harflerle yazılan 15-16 Haziran 1970 Direnişini, 50. yıldönümünde bir kez daha coşkuyla selamlıyoruz.