Ruh tarafı unutuldu insanın;

Geriye saç-sakal, kol-bacak kaldı!

Bedeniyle ön plâna çıkınca

Büyümek uğruna hep kilo aldı!

Gün be gün kantarda hep ağırlaştı

Kulaklar yumuldu göz sağırlaştı!

Cevheri eridi, öz takırlaştı

Kendini nefsinin seline saldı…

Hevâsı kabardı hiç aşınmadı

Tabut gerçeğine hiç taşınmadı

Sığar mıyım diye hiç düşünmedi!

Şeytanın sunduğu âleme daldı…

Hilkâti, ahlâkı yadsıdı, sildi

Her neyi var ise doğadan bildi

Özgürlük dedi de nefse eğildi

Tâğûtun dediği nağmeden çaldı!

Âyete-Hadîse etmez îtibâr

Adamın ölümsüz(?) ilkeleri var!

Düşünmez ki bu yol gayyâya çıkar

Düşünmez ki geri, elde ne kaldı…

Nûrânî, millete ne oldu böyle?

Bu vebâl, bu günâh kimdedir söyle!

Hele, kitaplara bak ta bir şöyle!

Bu aziz insanlık niye alçaldı?

Bizlerde de var mı acep kabahat?

Belki en büyüğü; olmak çok rahat!

Ne deriz ki istenirse îzâhât;

Cevap bulamayan aklım bunaldı!

Yâ Rabb aklımıza, sen ol mukayyet

Sevap unutulmuş, herşey ma’siyyet

Kurtarır mı bilmem hiç hüsn-i niyyet?

Affet; neredeyse ümit azaldı!

Hey millet gel artık geldin bu yaşa!

Yetsin uçuk kaçık; seyir, temâşâ!

Hiç hesap, ne kitap yok mu ki hâşâ?

Yollar genişse de makas daraldı!...