HAYAT UFKU, ŞİİR KANADI adlı yazımızda Lüleburgaz yıllarının ilk dönemlerine, hiciv yarışmasıyla başlayan koşma tarzı şiire yoğunlaşma keyfiyetine temas etmiştik. Aslında bu sâdece oraya mahsus değildi. Bu, var olanı ateşlendirmiş olabilir yalnızca. Zira, daha ilkokul yıllarından bu yana Halk ozanlarının kafiyeli şiirlerini severdim. Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Erzurumlu Emrah, Âşık Veysel gibi ozanların şiirlerini ilgiyle okurduk. Derslerde de bu şiirleri okumayı severdik. Kaldı ki, türkülerimizin çoğu da bu şairlerimize ait şiirlerden oluşuyor malum olduğu üzere. Oradan da bir aşinalık olmalı tabiatıyla.

AYAĞINI KUVVETLİCE VUR!

Belki de bizde bu ilgiyi gören hocamız köyde ilkokulda düzenlenen bir müsamerede okumam için bana BU VATAN KİMİN başlıklı şiiri vermişti. Hatta, hiç unutmam, hep gülümseyerek hatırlarım; rahmetli babam da beni bu şiiri okumaya çalıştırırken, “Oğlum; “bu vatan!” derken ayağını şöyle yere, vatanın toprağına vurur gibi kuvvetlice bir vur! Böylelikle daha iyi, daha dikkat çekici ve etkili olur.” Diyordu.

FİLİBE, İNEBOLU, GİRESUN…

O zamanlar çok meşhur olup hemen hemen her öğrencinin ezbere bildiği bu şiir Orhan Şaik GÖKYAY’a ait malum. Filibe muhaciri bir ailenin çocuğu olarak 1902’de İnebolu’da dünyaya gelen Şair, Ankara Dârülmuallimini’nden 13 Temmuz 1922'de genç bir öğretmen olarak mezun olduktan sonra aynı yıl Giresun'un Piraziz nahiyesinde göreve başlıyor. O, genç bir öğretmen olarak öğretme zevkini ilk görevinde tattı. Kendisi bunu büyük bir coşkuyla daima anlatmış "Ben galiba sevmeyi orada öğrendim" demiştir.

LÜLEBURGAZ, EDİRNE, PİRAZİZ…

Burayı şunun için not düşüyoruz ki, biz de ilk göz ağrımız Lüleburgaz’a böylesi hislerle meftun olup benzer şekilde düşünüyoruz. Nitekim, kimi yazılarımızda bunları ifade ettik. Öğretmenliğin zevkini, kendi ayaklarımız üstünde yaşamaya başlamak keyfiyetiyle beraber sevgiyi, ilgiyi, saygıyı; bilhassa misafirperverliği orada gördük, tattık, hayatın farkına vardık, çünkü bunları bizzat yaşadık.

Hatta, Lüleburgaz’da görev yaparken yanımda kalan ve ordan doğru Edirne’de yüksek okul bitiren kız kardeşim mezun olup Ordu’ya döndükten sonra Piraziz’e gelin oldu.

ALİTERASYON, TELÂFFUZ, İRFAN…

Hem, o kardeşime olan ayrı bir sevgim, birlikte Lüleburgaz günleri ve güzel hâtıralarıyla beraber Piraziz’i yakınımdaki Lüleburgaz olarak gördürdü bana âdeta.

Diğer yandan; sanki Piraziz ve Lüleburgaz isimleri arasında bir aliterasyon vardı ve ses olarak, konum olarak, telâffuz olarak ta birbirlerine çok benziyorlardı. Ayrıca ikisinin de tarihî, irfanî yönleri vardı.

ÇINAR BABA, PINAR KARDEŞ…

Adı Ayşe olan bu kardeşimi 3 yıl kadar önce kaybettik. Allah CC rahmet eylesin. Babam vefat etti çınarımız devrildi, bu bacımın vefatıyla da âdeta pınarımız kurudu. Bu kardeşim, ta çocukluktan beri bağda-bahçede, yaylada birlikte iş yaptığımız, çarşıda okurken, gurbette her yerde birbirimize en yakın olduğumuz kardeşimdi. Piraziz’e gelin gittikten sonra da başımız daralsa, canımız sıkılsa hemen koşup iki muhabbetini alarak gönlümüzün sükûnet bulduğu kardeşimdi. Onun için pınarımızdı diyorum.

Kardeşim başlı başına ayrı bir konu. Zaten yayınlanmış yazıları, sohbetleri ve notları var. Onun için şimdilik bu kadarla yetinerek, devamını bir başka yazıya bırakalım diyoruz.

TRAKYA, RUMELİ, BALKANLAR…

Evet, Orhan Şâik GÖKYAY’dan bahsediyorduk. Şimdi bir de öğrenmiştik ki; meğer ilkokulda şiirini okuyup ezberlediğimiz şair burada, Piraziz’de görev yapmış. Bir de bizim ilk grev yaptığımız taraflardan, Rumeli’den gelen göçmen bir ailenin çocuğu. Bu yönüyle de sanki Lüleburgaz-Piraziz tenasübü söz konusu. Çünkü, Lüleburgaz malum Trakya’da ve devamı şairin ailesinin göç ettiği taraflara uzanıyor.

İZMİT, İSTANBUL, BULGARİSTAN...

İstanbul-Lüleburgaz 170 km, Lüleburgaz ile Bulgaristan sınırları içerisindeki Filibe arası ise 270 km. O kadar yakın. Lüleburgaz-İzmit 280 km. Filibe'den daha uzak. Her neyse, bizim de orada yıllarca görev yapmışlığımız bağlamında kendimizi oralarla irtibatlandırarak alâka kurmaya çalışıyoruz yâni.

Orhan Şâik GÖKYAY, Hacı Ali AYDIN…

Konuya dönecek olursak, Piraziz demiştik ya; kız kardeşimin kayınpederi Hacı Ali AYDIN Amca da ilkokul günlerinde Orhan Şâik GÖKYAY’ı burada tanımış, kendisinden anlatır, övgüyle bahseder, şiirlerinden okurdu. 90’a yaklaşan yaşıyla Ordu Devlet Hastanesi’ndeki son günlerinde dahi, arkasına yaslanmış vaziyette, ta uzaklara, sınır boylarına bakar gibi bir edayla kahramanlık ve gurbet şiirleri okurdu. Kendisiyle sağlığında çok sohbetimiz oldu. Bunları not ettik. Onları da bir gün yayınlayacağız inşallah. Allah CC rahmet eylesin.

İÇİNE PUT KAÇMAMIŞ BİR ŞİİR…

Artık, bu kadar söz ettikten sonra şiiri buraya almak âdeta bir vecibe hâline geldi. Milletimizin o garip, sahipsiz, yoksul ve de yoksun günlerinin bir aziz hâtırası ve hem de şairini hayırla yâda vesile olsun diye hâsseten paylaşıyoruz. Görüleceği gibi şiir tazeliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Her zaman zevkle okunacak, mümin hissiyatımızın tercümanı niteliğinde, bugün de çocuklarımızın ezberlemesinde fayda olduğunu düşünebileceğimiz, aynı zamanda o malum dönemlere ait olmakla berâber içine put karışmamış nadirattan bir şiir:

---BU VATAN KİMİN---

Bu vatan toprağın kara bağrında

Sıradağlar gibi duranlarındır,

Bir tarih boyunca onun uğrunda

Kendini tarihe verenlerindir.

Tutuşup kül olan ocaklarından,

Şahlanıp köpüren ırmaklarından,

Hudutta gaza bayraklarından

Alnına ışıklar vuranlarındır.

Ardına bakmadan yollara düşen,

Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,

Huduttan hududa yol bulup koşan,

Cepheden cepheyi soranlarındır.

İleri atılıp sellercesine

Göğsünden vurulup tam ercesine,

Bir gül bahçesine girercesine

Şu kara toprağa girenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan,

Nehirler gazidir, dağlar kahraman,

Her taşı yakut olan bu vatan

Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,

Bu sevgi bir kuru ifade değil,

Sencileyin hasmı rüyada değil,

Topun namlusundan görenlerindir.

-Orhan Şaik GÖKYAY-

ŞEYH MERDAN, HATM-İ KUR’ÂN…

Prof. Dr. MÜCTEBA İLGÜREL, ORHAN ŞAİK GOKYAYIN ARDINDAN başlıklı çalışmasında, şairin çocukluk yıllarını anlatırken şöyle bir kayıt düşüyor:

“İlkokul öğretmeni olarak Bolu-Göynük’te, Kastamonu'ya bağlı İnebolu'da meslek hayatına devam eden babası, Orhan Şaik’i henüz daha çocuk iken Şeyh Merdan Efendi tekkesine de götürerek dini bilgilerini kuvvetlendirmiştir. Böylece küçük yaşta Kur'an'ı da hatmetmiş idi. Orhan Şaik'in annesi de Filibe'nin Çırpan ilçesindendir.”

ESKİ MİLLET, YENİ NESİL!

Değil mi ki biz hep o eski milletiz, değil mi ki dünyanın bu en güzel, en stratejik topraklarındayız; bu şiirin güncelliği hiç geçmez! Öyleyse, gençlerimiz başta olmak üzere hepimiz bu duygularımızı canlı tutmakla mükellefiz. Aksi takdirde kaybederiz. Elbette ki Mevlâ yardımcımızdır. Ancak, kula da düşen şeyler vardır.

HAYRA MOTOR, ŞERRE FREN…

İşte, bu meyanda Rabbimizden dileğimiz, bizi o şeyleri bilenlerden, konumunun farkında olanlardan ve gereğini yapanlardan; böylelikle hem kendisi, hem de tüm insanlık için hayra öncü olup hem fert hem de millet olarak dünyanın da, ahiretin de güzelliklerine ulaşanlardan kılıp, bizleri tüm gelmiş-geçmiş güzel insanlarla beraber Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşturmasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, yeniden buluşabilmek dilek ve temennisiyle Allâh’a emanet olunuz; cümleye sevgiler-saygılar, değerli dostlar wes’selâm…