Sevgili kardeşlerim: öncelikle kul hakkının tarifini ve açıklamasını yapalım.
Kul Hakkı: Bir kulun başka bir kul üzerinde olduğu haktır.
Kul hakkının vebali yüce Allah katında oldukça fazladır. Cenab-ı Hak kul hakkı için "Benim yanıma her şey ile gelin affederim. Fakat kul hakkı ile gelmeyin, o durum kuluma kalmış bir şeydir kulumun tasarrufundadır o affeder. " demiştir. Allah'ın bu günahı bağışlayabilmesi için hakkı yenen kula danışacağı bilinmektedir. Eğer hakkı yenen hak sahibi kişiyi bağışlamazsa Allah bu günahı affetmeyecektir. Cenab-ı Hak her insana bir takım haklar tanımıştır. İnsanların birbirleri üzerinde hakları bulunmaktadır. Bir kimse bir kimsenin hakkını yer, malını çalar, hırsızlık yapar ise büyük vebali olan kul hakkını işlemiş olur.
Kul hakkının önemi ve ihlali durumunda bu haklar nasıl ödenir?
İslâm’ın dini üzerinde hassasiyetle durduğu temel kavramlardan birisi hak kavramıdır. İslâm dini bütün canlılara ait hakları ayrıntılı ve detaylı bir şekilde tespit ve tarif edip sınırlarını belirledikten sonra her bir hak sahibine hakkının verilmesini emretmiş; hak ihlali anlamına gelecek her türlü davranışı da yasaklamıştır. Bu hakların başında kul hakkı gelmektedir. Nitekim Allah Teâlâ insanoğlunu en güzel biçimde yaratmış ve mükerrem kılmıştır (el-İsrâ 17/70; et-Tîn 95/4).
Ülkenin her bölgende yetişen kendine has ürün çeşitlilikleri vardır.
Bu ürünlerin hasadının yapılması için,gerek insan gücüne gerekse çağın insanlara sunmuş oldu teknolojik aletlerin yardımıyla yapılmaktadır
Yurdun her bölgesinden toplamak için gelen, sabahtan akşama alınteri ekmek parası kazanmak için çoluk çocuklarıyla birlikte fındık dallariyla boğuşan bu kardeşlerimizi küçümsemez ve onlara karşı sorumluluklarımızın olduğunu bilmemiz gerekir.
Bundan dolayıdır ki;İslâm’da ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, dini, konumu ne olursa olsun insanların hakları dikkate alınmış ve gözetilmiştir. Resûlullah (s.a.s.) efendimiz veda hutbesinde; “Ey insanlar! Sizin canlarınız, mallarınız ırz ve namuslarınız, Rabbinize kavuşuncaya kadar dokunulmazdır.” (Buharî, Hac, 132 [1739, 1741]) buyurmuş; kul haklarını ihlal eden kişinin ahirette hüsrana uğrayacağını haber vermiştir (bkz. Müslim, Birr, 59 [2581]).
Burada akın teri helal kazanç peşine düşüp çalışmaya gelen kardeşlerimizin mutlaka çalıştığı kişinin hakkına girmemesi ve çalışması gereken saat içerisinde kaytarmaması işini asla askıya almaması birde akşam 🏠 eve gelirken fındık hırsızlığı yapmaması gerekir, eğer böyle yaparsa kul hakkına girmiş olur.
Diğer taraftan çalışan işçilerin haklarını fındık ağası tarafından fazla çalıştırarak haklarını gasp etmemeleri gerekir.
Dolayısıyla İslâm’da kul haklarına riâyet önemlidir hesaplaşmadan helalleşmedan bunlar asla kat’a ödenmez.
Bu her iki durumda olan kul hakkı ihlali ve haksızlığın gecikmeden giderilmesi, hak sahibi ile helalleşilmesi ve bu günahtan tövbe istiğfar edilmesi gerekir. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Kim din kardeşinin şeref, onur ve haysiyetine veya malına yönelik bir haksızlık yapmışsa altın ve gümüşün fayda vermeyeceği kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Aksi takdirde yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınarak hak sahibine verilir. Şâyet sevabı yoksa hakkına girdiği kişinin günahlarından alınarak kendisine yüklenir” (Buhârî, Mezâlim, 10 [2449]).
Burada hem bedeni olaraktan ve hem de mallarla ilgili kul hakkı söz konusudur.Her iki durumdaki kul hakkı ihlali mevcutsa söz konusu alınterinin karşılığı ve çalınan malın kendisi, yoksa bedeli hak burada hak sahibi kimse ona verilmelidir. Hak sahibinin hayatta olmaması hâlinde mirasçılarına teslim edilmesi gerekir. Malın sahibi bilinmiyor veya kendisine ulaşmak mümkün olmuyorsa söz konusu mal veya bedeli hak sahibi adına fakirlere ya da hayır kurumlarına verilmelidir.
Peki bunu vermekle kul hakkını Ödemiş olur mu dersiniz, “asla!
Ayrıca yapılan bu hatadan dolayı samimi bir şekilde tövbe etmeli ve Allah’tan af ve mağfiret dilemesi gerekir.
Hak ihlali şekilleri,hakaret etme, küfür, yalan, gıybet, iftira, alay, istihza, rencide etme gibi insanın onur ve haysiyetine yönelikse bu durumda yapılması gereken, ortaya çıkan zarar ve mağduriyeti gidermek ve hak sahibiyle helalleşmektir. Buna imkân bulunmadığı durumlarda ise samimi bir tövbeden sonra hak sahibine hayır dua edilmeli, onun namına hayır hasenat yapılarak bu vebalden kurtulmaya çalışılmalıdır. Bu şekilde bir yol izlemenin manevî içerikli kul haklarına keffaret olabileceği bazı âlimler tarafından dile getirilmiştir (İbn Teymiyye, el-Fetâvâ’l-kübrâ, 1/113).
Şimdi de esas konumuz’a gelelim “İZİNSİZ BAŞAK YAPMAK”
“Kardeşlerim: başkalarına ait olan yerlerden eğer sahibi o bahçeyi toplayıp ve işini tamamen bitirip orayı terkedip gitmemişse orada izinsiz başak yapmak helal değil, haramdır.”
“Hasadı yapılmış tarlada yerde kalan fındığın sahip orayı terk etmemişse bir daha orada işi kalmamış ise: İsraf günahtır fındık milli servettir, fındığın orada boş yere çürümemesinden toplanması daha uygundur.
Bahçe sahibinden İzin alınması mümkünse alınmalıdır, yoksa boş yere oradaki fındık çürüyüp israf olacaktır.İllede bahçe sahibi her kim olursa olsun iznine gerek yoktur.
Fındık hasat ayı olması münasebetiyle herkeste bir koşuşturma bir acelecilik vardır.
Fındık bahçesi sahibi kendisi ve işçileri ile alelacele fındık tarlasını bitirmiş olabilir. Belki kendileri de daha sonra Başak yakma ihtimali varsa, sormak gerekir.Eğer ki; kendileri yapmıyorlarsa izin alınması mümkünse izin alınmalıdır, izin alınmadan yapılıyorsa,hırsızlık yapmış ve haksız kazanç sağlamış olurlar.
Arazinin sahibinin daha kendi malını toplayamadan, izin vermediği halde ürünün dalında ya da yerde el çabukluğuyla başkaları tarafından toplanması helal değildir.
Altın değerinde olan fındığımızın yerde yok olmasını istemiyorsak eğer, bahçe sahibine sorarak ve ondan izn alarak başağımızı yapalım. Böylelikle milli servet olan fındığın hem israfını önlemiş ve hem de rızkımızı helal yoldan kazanmış oluruz.
Hasat yapan kardeşlerime kolaylıklar diliyorum onların
Kazançları bol bereketli olsun. Ağız tadıyla yemek ve harcamak nasip olsun.
Araştırmacı ve ilahiyatçı yazar Hüseyin Deniz