Pazar günü köydeydik. Ne zamandır gidememiştik. Annem de "göresim geldi, ablamı, komşularımızı özledim" deyince İbrahim Dayı, abla beraber gidelim, ben götürürüm, birlikte gideriz ablamıza teklifini getirdi.
CUMARTESİ KARAR, SABÂSI PAZAR...
Cumartesi verdiğimiz kararı sabası öğleyi edadan sonra yola çıkarak uygulamaya koyulduk.
İlk önce doğru ev yanına gittik. Daha eve girmeden annem kolumuza girerek etrafta, harmanda bayağı dolaştık. Kar kalmamış gibi. Denize bakan kuz yakada, o da yer yer erimiş olarak var.
ÖNCE HARMAN SONRA EV...
Eve girdik. Annem odasından daha önce yazdan kalma bâzı gideceklerini falan aldı.
Sıra ziyaretlere geldi.
YAYLALAR-CENİKLER, YOLLAR-İZLER...
Dayımların da ta yayla günlerinden hukuku olduğu karşı komşumuz Öner MELİKOĞLU Ağabeylere geçtik. Orada bayağı oturduk. Lâf oldukça kaynadı.
Şimdi isterseniz, böyle bir düşünceyle yapmadığımız ama bu yazıyı kaleme alırken onu da değerlendirmenin uygun düşeceği fikri aklımıza gelen fotoğraflı metnin yazı kısmını buraya alıyoruz; yazı şöyleydi:
EYMÜR'DE BAYRAK YARIDA...
Eymür'de Bayrak yarıda. Malum ülke olarak yastayız. Ancak hayat devam ediyor. Mezarlıkta zemin mor çiçekler açmış. Samimi bir imanla, şirke bulaşmadan gidenler için ölüm bir kurtuluş. Yerin üstü de çiçek altı da. Rabbimiz hepimize bunu başarmayı lütfeylesin.
ŞAYIPSIZ HİÇ OLUR MU?
Eymür deyince Şayıpsız olmuyor. Onun varlığı da bize ayrı bir güzellik katıyor. Malum benim için ayrıca anne köyü. Hem zaten yanımda annem ve dayım da vardı eşiyle. Birlikte güzel bir ziyaret turu yapmış olduk.
ÇAMBAŞI'DAN ZARA'YA...
Öner Abilerde eskilerden-yenilerden, yayladan-cenikten, yollarda yaşanan maceralardan falan konuştuklarımızı, ayrıca dayımın Zara günleri, okuduğu hocalar, her ikisinin eski Çambaşı esnaflarına dair anlattıkları, daha sonra teyzemlerle de benzer konularda o günler ekseninde, o günlerin şartları ve gariplikleri bağlamında konuştuklarımızı hatırlayıp ta yazabilsek neredeyse kitaplık boyuta ulaşır.
Bakınız şöyle bir özetin özeti dokunuş bile ne kadar kelimeye mâloldu.
ÖLENLERE RAHMET, KALANLARA ÂFİYET...
Rabbimiz adını andığımız cümle geçmişlerimize rahmetiyle muamele eylesin; hayattakilerimize de din-iman selâmetleri ve sıhhat-âfiyetler üzere hayırlı uzun ömürler lütfeylesin. Cümleye sevgiler-saygılar wes'selâm...
ASLI BU, FASLI GERİDE!
Evet, dünkü köy türü sâdece anneme değil hepimize iyi geldi. Yalnız, yarına intikal etmesi gereken orijinallikleri kayıt noktasında kayıtsızız maalesef. Toplumsal karakterimiz bu. Ama inşallah âcizane kısmen de olsa bunları en azından bir yazı konusu yapmak düşüncesindeyim.
BÜYÜK FELÂKETLER, UNUTULMAZ ACILAR...
Değerli okurlar. Tabiî büyük bir felâket yaşadık millet olarak. O atmosferden çıkamıyoruz. Çıkmayı edebe mugayir addediyoruz. Ama hayat devam ediyor. Tıpkı tüm çelik-çocuğunu, yakınlarını kaybedip, bir kazanın önünde, elinde kepçe depremzedelere aş dağıtan, gözümde yaş kalmadı ama ne yapayım, her şey Allah’tan ve hayat devam ediyor deyip elindeki işe gayret eden ağabeyimiz, amcamız, kardeşimiz gibi.
İBRET ÖNCESİ, DEPREM SONRASI...
Bir yandan yaralarımızı sararken bir yanda da buralardaki normal hayatımızı devam ettireceğiz. Onun için iki haftadır hep birebir depremi yazdık. Bugün biraz açıldık ama yine de tam kopamadık. Kopmamalıyız, kopamayız da. Deprem paylaşımları bitmez, çünkü hikayeler, dramlar, trajediler, yorumlar, teoriler, varsayımlar, fotoğraf ve çekim kareleri bitmez. Asrın felâketi asrın eksen konusu olarak sürer gider.
"KEDER DOLU ACI DÜNYÂ..."
Nitekim, pazartesi sabahı evden çıktık yürüme hastaneye gidiyorum. Önce yol üzerinde eczaneye bir selâm verdik.
Ayhan hocamız oradaydı. Bir türküde geçtiği gibi, acı dolu bir dünyadayız. Konum ve de durumunuz ne olursa olsun bu kaçınılmaz. Nitekim hocamız, son iki ay diyebileceğimiz zaman zarfında iki kuzenini kaybetti. Birisi daha geçen haftaydı. Allah CC sabır versin dedik.
GÖLCÜK'TEN ACIYAMAN'A...
Konu depreme geldi; bir eğitimci aileden söz etti. 99 depremini yaşamışlar ama onlara bir şey olmamış. Sonraki yıllarda 2 çocuklarını doktor yapmışlar, biri de tıpta okuyormuş. Çocuklar da dönüp dolaşmış ailenin görev yaptığı Adıyaman'a gelmişler. Bu deprem de hep bir aradayken yakalamış onları ve hepsi de vefat etmiş. Allah CC cümlesine de rahmet eyleyip Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşmalarını onlara ihsan ve ikram buyursun. Âmin...
Mesele bu. Sen ne yapsan kaderden kaçılmıyor. Kaçtım zannettiğin şey de kader sonuçta.
CIVIL CIVIL BİR TOPLUM...
Her neyse, oradan çıktık hastane yokuşunu tırmanıyoruz. Bir cıvıltılar geldi kulağıma. Doğru ya; deprem sebebiyle iki hafta uzayan ara sonrası bugün okullar açıldı.
Hastaneye vardık; orası da sanki tatil dönüşü gibi ana baba günü. Sorduk; her hafta başı böyle olduğunu belirttiler.
BİR NİNE, DÖNÜYOR YİNE!
Randevu saatine daha var. Salonda oturuyoruz. Bir teyze var. 75 üzeri civarı olmalı. Tek başına. Bir şekilde doktorun yanına girdi. Ona röntgen dediler. Çıkar çıkmaz bitişik doktorun kapısını çalıp; " Yavrum röntgen neresi?" diye sordu. "İlerde!" dediler gitti kalabalığın içine doğru kayboldu.
"SEN BUNU YAZARSIN..."
Kendim muayeneden sonra röntgen bölümüne kadar geçtim bulamadım. Biraz da cenaze olduğu, annem de gideceği için vakit darlığından fazla üzerinde durmadım.
Dönüşte ilaç için eczaneye tekrar uğradığımızda Ayhan Hoca'ya durumu anlattıktan sonra; aslında hastanelerin böyle sahipsiz hastalara rehberlik etmesi için elemanları olmalı dedim.
SİSTEM İLLÂKİ VARDIR!
Ayhan Hoca; sen bunu yazarsın artık dedi. İşte yazıyoruz.
Bizce, böyle bir sistem illâki vardır; düşünülmemiş olamaz, büyük ihtimâlle işletmede rehavet söz konusu. İşin aslını öğrenmek için araştırmak en iyisi. İnşallah...
ORDU'DAN İSTANBUL'A...
Yine depremden kopamıyoruz işte. Faydalı olacağını düşündüğümüz paylaşım, İstanbul Yüksek İslâm'dan arkadaşımız Fahreddin CÖMERT Hoca'dan:
KAOS DURUMLARI, NİFAK TOHUMLARI...
"Selamın Aleyküm, sevgili dostlarım: Haftanın ilk gününde selamlaşalım istedim. Deprem bölgelerinde artçılar devam ediyor ama, bu konuda çok şey de ortaya çıkıyor. Devlet var gücüyle depremzedeye yardımcı olmaya çalışırken (eksiği ile beraber) deprem bölgesine giderek veya oturduğu yerden halkın arasına nifak tohumları saçmaya gayret eden, siyasi rant peşinde koşan, hırsız, arsız, bütün densizler de belli oldu."
LÂLELİ, BAYAZIT; KİMİ İYİ, KİMİ ZIT!
1980 li yıllarda SSCB dağıldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan bu ülkelerin vatandaşları İstanbul'dan iyi alışveriş yapmışlardı. LALELİ ve BAYAZIT semtleri bunun öncülüğünü yapmışlardı da dürüst esnafın yanında, sahtekâr ihracatçıları da duyduk. 1985 ten sonra ihracat yapanlara pirim veriyordu Devlet. Adam bu pirimi almak için kutulara doldurulmuş soba odunlarını gözlerimle gördüm."
SÂDECE MÜTÂHİT Mİ ACABÂ?
Gelelim deprem bölgesine. Bir kısım inşaat sorumluları yakalandı içerde hesap verecekler tamam. İki örnek verecem: Mütait 1: Bu Mütait bir bina yapmış. Binayı sahiplerine devretmiş. Binanın altına ANA OKULU açmak istemişler. Her ne sebeple ise direk kesmişler, alan kazanmışlar.
YAZIK, ÇOK YAZIK!
Bunu duyan Mütait ilgili mercilere müracaat etmiş demişki: Bu binayı ben yaptım lakin ANA OKULU açmak için direk kestiler. Gereğinin yapılmasını diyerek ilgililere bildirmiş. Ne olmuş hiçbir şey olmamış ANA OKULU açılmış."
KAHROLSUN SAHTEKÂRLIK!
Neticede depremde bina yıkılmış. Bilanço 78 ölü, 30 kayıp, 25 yaralı. Nasıl aynı masal gibi değil mi? CAN BUNLAR CAN. BEN DE BU BİNADA OTURAN BİRİSİ OLABİLİRDİM. YAZIK ÇOK YAZIK. En yüksek sesle diyorum ki: KAHROLSUN SAHTEKARLIK, KAHROLSUN SORUMSUZLUK. Güven duyacağımız bir hayata kavuşma dileği ile herkese selam."
"BEDENİMDE DEĞİL RÛHUMDA SIZI!"
Değerli dostlar arkadaşımıza teşekkür ettikten sonra ona katkı mahiyetinde son cümlelerle yazıyı nihayete erdirelim inşallah:
Facebook'ta, dronla yukardan çekilmiş deprem görüntüleri eşliğinde;
"Bedenimde değil ruhumda sızı" türküsü verilmişti. Biz de bu paylaşımı aşağıdaki üst takdimle beraber verdik:
"İNSANI OLDUĞU GİBİ
BİNÂYI DA AYAKTA TUTAN
HİÇ HESABA KATILMAYIP
KAALE DE ALINMAYAN
RUHMUŞ DEMEKKİ;
İNŞÂLLÂH BUNU BİRAZ DAHA
İDRÂK ETMİŞİZDİR wes'selâm..."
*Son olarak; Ayhan Hocamızla konuşurken şöyle bir söylem de çıktı ortaya. Paylaşırız dedik paylaşıyoruz:
DERTLER DERS OLMAZSA
HEP DEVAM EDİP GİDER...
Rabbimiz milletimize, Ümmet-i Muhammed'e, felaketler helâkete dönüşmeden ders almayı, dünyada da, ahirette de sevdiklerimizle beraber sonsuz mutluluklara ermeyi nasip eylesin diyor, aslında Eymür deyince Erzincan depremi akla gelen ve onun köyümüz ve bölgemiz itibariyle fiziki eserleri bulunan günleri de konuşmayı umarak cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...