Günümüzde su, petrol ya da altın gibi kaynakların kıtlığından bahsediyoruz, ancak belki de en büyük eksiklik güven. Güven, hayatımızın her alanında olmazsa olmaz bir temel taşıdır. Ailede, işte, dostluklarda, ekonomide ve siyasette… Güvenin olmadığı yerde huzur, istikrar ve başarı da olmaz.

Eskiden insanlar bir söze, bir el sıkışmaya güvenirdi. Şimdi ise kağıtlara dökülen sözleşmeler, noter onaylı taahhütler bile yeterli gelmiyor. Sosyal medyada yayılan yalan haberler, politikadaki belirsizlikler, ekonomik dalgalanmalar ve kişisel hayal kırıklıkları güveni sarsıyor. İnsanlar artık kimseye kolay kolay inanmak istemiyor.

Güvenin kaybı toplumda büyük yaralar açıyor. İş dünyasında güven kaybolduğunda ekonomik krizler doğuyor, insanlar yatırım yapmaktan kaçınıyor. Sosyal ilişkilerde güven sarsıldığında yalnızlık ve mutsuzluk artıyor. Devlete olan güven zedelendiğinde insanlar geleceğe dair umutlarını kaybediyor.

Peki, bu kıt kaynağı nasıl çoğaltabiliriz? Öncelikle dürüstlükten ödün vermemek gerekiyor. Verilen sözleri tutmak, şeffaf olmak, hataları kabul etmek güveni yeniden inşa etmenin temelidir. Güven, tek taraflı bir şey değildir; hem bireylerin hem de kurumların üzerine düşen sorumluluklar vardır.

Unutulmamalıdır ki güven, bir günde inşa edilmez ama bir anda kaybedilebilir. Bu yüzden her sözümüz, her hareketimiz, her kararımız bu kıymetli duyguyu koruma sorumluluğu taşımalıdır. Çünkü güven olmadan ne sağlam dostluklar, ne güçlü ekonomiler ne de huzurlu bir toplum mümkün olabilir.