Uzm. Psikolojik Danışman Büşra Ertürk, travmaların oluşum çeşitlerine değinerek konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.

Travmaların oluşmasında, çocuğun olayı kendi yaşamına veya başka birinin yaşamına tehdit olarak algılaması çok önemli olduğunu söyleyen Uzm. Psikolojik Danışman Büşra Ertürk, yaşanılan olay kişiye ne kadar doğrudan tehdit oluşturuyorsa, etkisinin de o derece büyük olabileceğini ifade etti.

Travmaların oluşum dönemlerine değinen Büşra Ertürk, “Travmaların bir bölümü, doğal afetler sonucu yaşanır. Hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkan sel, yangın, deprem gibi bir felaket, çocuğun yaşamını değişik ölçülerde etkileyebilir ve çocuğun yaşamının o günden sonra bir daha eskisi gibi olmamasına neden olabilir. Bir de insan eliyle ortaya çıkabilecek olan travmalarda var. Bu tip olaylar arasında, hırsızlık, taciz, tecavüz, kazalar, bir vahşete şahit olmak sayılabileceği gibi, çocuğun okuldaki yıl sonu gösterisinde rolünü unutması da sayılabilir. Travmaların bazıları sadece bir kez ve kısa bir dönem için gerçekleşebilir. Bunlara örnek olarak doğal afetler, kazalar, taciz verilebilir. Bazı durumlarda ise travma çok daha uzun bir dönemi kapsar. Örneğin uzun dönemli tacize uğramak, savaş, mültecilik, rehin alınmak gibi” dedi.

PEKİ NASIL ANLARIZ TRAVMA OLDUĞUNU?

Her bireyde travma belirtisinin farklı olabileceğini söyleyen Uzm. Psikolojik Danışman Büşra Ertürk, “Aslında her bireyin travma belirtileri farklıdır. Ama genel olarak söylersem ilk önce psikolojik olarak başlayıp sıklıkla fiziksel belirtilere dönebilir. Bedende o boşaltılamayan enerji bir süre sonra kronik ağrılara, cilt hastalıklarına, mide veya bağırsak problemlerine gibi gibi birçok fiziksel hastalığa da dönüşebilir. Bunun anlamı boşalamayan enerjinin beden tarafından fizyolojik alanlarda kullanılması demektir yani ifade bulması demektir” diye konuştu.

TRAVMATİK YAŞANTILARIN ÇOCUKLARA ETKİSİ NASIL OLUYOR?

Uzm. Psikolojik Danışman Büşra Ertürk, çocukların travma dönemine değinerek konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu; “Aslında baktığımızda hepimizin de olumsuz yaşam deneyimleri olur olacak da. Bundan kaçmak imkânsız. Bunun yanında bu olumsuz deneyimlere karşı dayanıklı olarak da doğduk biz. Mesela korku, yenilgi, stres, çaresizlik gibi bunları atlatma kapasitesine sahibiz. Buna da dayanıklılık diyoruz. Bilmem fark ettiniz mi küçük olumsuz deneyimler yaşadıkça esnekliğimiz ve dayanıklılığımız artar. Bunu şöyle bir metaforla anlatayım. Mesela lastiği düşünün lastiği çektiğimizde güzelce esner bırakınca eski haline döner. Ama lastiği çok fazla çekersek lastik esner esner ve eskiyebilir o eski esnekliğini kaybeder ve eski haline dönemez döndüremeyiz. Hatta kopabilir de. İşte buradan çocuklara gelirsek onlar da günlük yaşantılarında irili ufaklı pek çok olumsuz deneyim yaşarlar. Bize göre ufak gözükür. Mesela salıncaktan düşmek, diş doktorunda dolgu yaptırma, evlerine hırsız girmesi, sıcak tencereye aniden dokunmaları, televizyon telefon tabletten gördükleri şiddet görüntülerini görürler yaşarlar. İşte tüm bunlar bazı çocuklar için olumsuz duygu antrenmanları gibi olur. Çocukların o minik dozda aldıkları aşılar gibi. Fakat bazen de ciddi anlamda şiddet olaylarına tanık olabilirler, büyük kazalar geçirebilirler. Cinsel tacize uğrayabilirler. Terör olaylarına maruz kalabilirler. İşte böyle travmalar da doğası gereği daha şiddetlidir bundan dolayı da az önceki bahsettiğim lastik aşırı çekilir ve esnekliğini kaybeder ve hatta kopabilir de.”

ÇOCUKTA NE GÖZLEMLERSEK TRAVMA DİYEBİLİRİZ?

Büşra Ertürk, sıraladığı maddelerle travma olarak görebileceğimiz noktalara değindi; “Uyku bozuklukları, kabuslar, Yeme, giyinme, tuvalet alışkanlığı gibi alanlarda farklılıklar, geriye dönüşler Kıpır kıpır, huzursuz olma, Uykulu, donuk olma, yalnız kalma isteği, Her fırsatta ağlama ,Tanıdığı nesnelere aşırı bağlanma, Değişiklikle baş etmede zorlanma, Anne-babayla olan ilişkilerde farklılık, aşırı talepkar olma ya da tamamen içine kapanma, Kardeşlerle olan ilişkilerin daha olumsuz olması, kavgaların artması, Travmatik olayla ilgili takıntılı düşünceler geliştirme, sürekli bu olay hakkında konuşma, bu olayla ilgili oyunlar oynama, Olayın tekrarlanacağı endişesi, Başkalarının gereksinimlerini aşırı derecede önemseme, Okul başarısında düşüş, Dikkatte azalma/bozulma, Doyumsuz olma, Küçük olaylara aşırı tepkiler verme”

Tüm bu belirtileri yaşlara göre ayıran Uzm. Psikolojik Danışman Büşra Ertürk, yeni doğan bir bebeğin 18 yaşına kadar olan sürecini yıllara göre ayırarak ele aldı.

Doğumdan 2 yaşına kadar:

Konuşma yeteneği olmadığından olayla ilgili duygularını açıklayamazlar. Belirli görüntü, ses ya da koku anıları olabilir. Büyüdükçe hatıraları oyunlarda görülebilir. Bebekler irite olabilir, daha fazla ağlayabilir ve daha sık kucağa alınma, dokunma ihtiyacı duyabilir.

Okul öncesi ve ana okulu cağı: Bu dönemdeki çocuklar çaresizlik, güçsüzlük hissedebilirler ve kendilerini korumaktan aciz olduklarını düşünebilirler. Dünyalarının güvenliliği tehdit edildiğinden güvensiz ve korkuludurlar. Bu yaştakiler ölümün değişmez olduğunu bilemezler. Sonuçların geri döndürülebileceğine inanırlar. Oyunlarında felaketin belli kısımlarını tekrar tekrar canlandırırlar. Terk edilme en büyük korkularıdır. Bu nedenle sürekli kendilerine bakılacağından ve bırakılmayacaklarından emin olmak isterler.

7-11 yaş arasındakiler: Kaybın geri dönülmez olduğunu bilirler. Ölümün detayları ile ilgilenirler ve onun hakkında devamlı konuşmak isterler. Okula konsantre olamazlar ve okul başarıları düşer. Düşünceleri daha olgunlaştığından felaketi daha iyi anlayabilirler. Bu da suçluluk, başarısızlık duygusu ve öfke ile sonuçlanabilir. Regresif (geri dönüş) davranışlar görülebilir. Uyku problemleri ortaya çıkabilir. Artan fiziksel şikayetlerde kaygı ve korkular da görülebilir.

11-14 yaş arasındakiler: Çocuk, korkularının yerinde olduğunu ve diğerlerinin de aynı şeyleri hissettiğini bilmek isterler. Verilen tepkiler gerilimi, endişeyi ve olası suçluluk duygularını azaltmaya yönelik olmalıdır. Uyku bozuklukları, iştahsızlık, kurallara karşı gelme, sorumluluklarını yerine getirmeyi reddetme, okulda uyum problemleri, fiziksel problemler (baş ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı, sivilcelenme gibi), yalnız kalma isteği, sosyal aktivitelerden uzaklaşma görülebilir.

14-18 yaş arasındakiler: Ergenlerin faaliyetlerinin ya da ilgilerinin büyük kısmı kendi yaş grubundaki akranları üzerine odaklanmıştır. Yaşıtlarıyla olan grup faaliyetlerinin kesintiye uğraması ve topluluk hayatı içinde yetişkinlerin sahip olduğu sorumluluklara sahip olamama karşısında özellikle üzülürler. Uyku bozuklukları, iştahsızlık, fiziksel problemler (baş ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı, sivilcelenme gibi), aşırı kuruntu, uyuşukluk, konsantrasyonda bozulma, intihara meyilli düşünceler, suçluluk duyguları, başkalarını, kurumları, sistemi suçlama eğilimi, yoğun öfke duygusu, sorumluluklarını yerine getirmeyi reddetme, okulda uyum problemleri, görülebilir. Anne baba ve arkadaşlarına karşı bilgili ve deneyimli görünmeye büyük ihtiyaç duyarlar. Yaşadıkları kaygı ve korkuları akranlarıyla paylaşmaya ihtiyaç duyarlar. Felaketten sonra hayatta kaldıkları için kendilerini ölümsüz gibi hissedebilirler ve bu onları pervasız/umursamaz davranışlara ve tehlikeli riskler almaya yönlendirebilir. Tepkileri daha küçük yaştakiler ile yetişkin tepkilerinin karışımıdır. Felaket, dünyanın güvenli olmadığı hissini yaratabilir. Yoğun reaksiyonlar ile boğulan ergenler, bunları aileleriyle tartışmayı beceremeyebilirler.

BELİRTİLERİ NE ZAMAN CİDDİYE ALALIM?

Travma sonrası stres tepkilerinin 6 aydan sonra devam ediyor olması Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısına işaret ettiğini söyleyen Büşra Ertürk, “Travmatik bir olaydan sonra yetişkinlerin ve çocukların büyük bir kısmının birkaç ay boyunca bu tip tepkiler göstermesi son derece normaldir. Ancak bu tepkiler altı aydan daha uzun sürerse ve altı ay içerisinde azalmaz, git gide artarsa, günlük yaşamda uyku bozukluklarına; iş, aile ve okul yaşamında güçlüklere yol açarsa, profesyonel bir yardım alınması gerekir” açıklamasında bulundu.

AİLELERE ÖNERİLER

Uzm. Psikolojik Danışman Büşra Ertürk, ailelere bu süreçte düşen görevlere şu şekilde değindi;

“Maalesef bazı yaşam olayları üzücü ve korkutucudur. Nasıl ki kendimizi bu duygulardan tamamen izole edemiyor ya da koruyamıyorsak çocukların da belli oranda korku, endişe duymasını engelleyemeyiz. Önemli olan bu duyguları yaşarken onların yanında olup güvende olduklarını hissettirerek bu duygularının kalıcı bir korku ya da kaygı haline dönüşmesinin önüne geçebilmektir. Baş etme becerileri yetersizdir. Duygusal ve fiziksel gelişimi tamamlanmamıştır. Yetişkin bakımına ve korumasına muhtaçtır.

Unutmayın ÇOCUKLAR BAVULLARINI ALIP BAŞKA BİR YERE GİDEMEZLER. SİZİNLE YAŞAYACAKLAR. ORAYA DOĞDU. BU YÜZDEN HİÇBİR YERE GİDEMEYECEĞİ İÇİN O AİLEYE ADAPTE OLMAK ZORUNDA HAYATTA KALMAK İÇİN. Kriz durumlarıyla ilgili algıları yetişkin tepkilerinden etkilenir. İşte bu yüzden aslında öncelikle kendi tepkilerimizi iyileştirmeye çalışmalıyız.

Travma güvenlik duygusunu sarsabilir. Çocuklarla yapılan konuşmanın bir amacı da onlara “Her şey iyi olacak. Güvendeyim.” Güvencesini vermek gerekiyor.

Çocuklarınızı dinleyin. Her zaman çocuklar için iyi bir dinleyici olmak istesek de bu özellikle travmatik olayların ardından çok önemlidir.

Çocukların korkuları kulağa belirsiz veya karışık geliyorsa «Sanki hissettiğin şey...»

Birkaç açıklayıcı soru da sürece yardımcı olabilir. «Bu ilginç, bana bundan biraz daha bahseder misin?» veya «Ne demek istiyorsun…?» «Ne zamandır hissediyorsun...?» gibi sorular ile çocukların duygu dünyasına giriş yapılabilir.

Kendisini çok huzursuz hissettiğini gördüğünüzde «Haydi biraz bedenimizi rahatlatalım. Biraz oyun hamurları ile vakit geçirelim. İstediğin oyun neyse onu oynayalım. Kendimizi biraz daha iyi hissedelim…» gibi küçük davetlerde bulunabilirsiniz.

Çocukların kendilerini regüle edebildikleri oyunları keşfedip sık sık oynayalım ki birkaç örnek vereyim bununla ilgili mesela deve cüce, bilek güreşi, kelime türetmece, saklambaç, evet-hayır oyunu gibi birçok oyun çeşitlendirebilirsiniz. Aklınıza gelmediğinde de “en sevdiğin oyun ne, oynayalım mı?” gibi teşviklerde bulunun. Huzursuzluğunun farkına varıldığını bilmesi kendini güvende hissetmesini sağlayacak.

Çocukların uyum konusunda doğal bir yetenekleri vardır. Travma sonrasında yeni koşullara uyum sağlamak konusunda başarılı olacaklardır. Çocuğunuzun yeteneklerine ve becerilerine güvenin.”

EBEVEYNLERİN YAPMASI GEREKENLER

Büşra Ertürk, “Öncelikle sakince bir duruş sergilemeniz gerekiyor. Siz bu olaydan çok olumsuz etkilenseniz de öncelikle kendi bedeninize dönüp kendinizi sakinleştirmeniz gerekiyor. Derin nefesler alın. Sakinleşin.

Olan konuyu, olayı çocuğa kısaca özetleyin. Yaşına göre cümlelerle kısa ve net şekilde anlatın. Mesela çocuğunuz içindeyken araçla çarpışma yaşadınız “Büyük bir çarpışma oldu. Bu çarpışmanın şiddetinden arabamız hasar gördü. Hala şoktasın ve biraz da sarsıldın. Kendini iyi hissedene kadar yanında olacağız. Çarpışma oldu bitti ve biz şu an hepimiz güvendeyiz.”

Çocuğu izlemeye başlayın. Rahat Nefes alıyor mu? Gözleri daha anlamlı bakmaya başladı mı? Beden eski haline dönüyor mu? Cevabınız evetse, dikkatini yaşadığı duygulara da çekmeye başlayabilirsiniz. “Peki duyguların nasıl? Neler hissediyorsun?… Belki üzüldün, korktun, endişelendin…”

Çocuğunuz fiziksel belirtilerini (kalp çarpıntısı, hızlı soluk alıp verme, karın ağrısı, mide bulantısı vb.) ve duygularını (korku, kaygı, endişe, üzüntü, öfke vb.) anladığınızı ve bu tür olağandışı olaylardan sonra bu belirtilerin son derece normal olduğunu belirtin. “Ağlaman ve titremen de çok iyi oldu. Onlar seni korkutan şeylerin dışarı çıkmasını sağladı. Böylece şu an daha iyi hissediyorsun”. Bu esnada çocuğun sırtına, omzuna güven verici bir biçimde dokunmak da onu rahatlatacaktır.

Tüm süreç boyunca çocuğunuzun ne aşırı derecede yakınında ne de uzağında olmalısınız. Sıkıca sarılmak yerine sırtını sıvazlayın, koluna dokunun, elini tutun. Rahatlatmak için bile olsa çok uzaklaşmayın. Merakla çevresine bakmaya başladı ise normal döngüsüne dönüyor demektir. Çocuklar bazen tepkilerini sözel olarak ifade edemez. Duygu ve düşüncelerini oyunlarla veya resimlerle ifade edebilirler. Onları sakince izleyin. Engellemeyin. Olaylarla ilgili oyun ve resimler sizi endişelendirmesin. Bırakın oynasınlar, yaratsınlar. Oynadıkça, yarattıkça tüm yaşadıklarını zihinlerinde işleyecekler ve yeniden anlamlandıracaklardır.

Sonrasında çocuğunuz bir kafa darbesi almadı ise, (aldı ise doktorunuza danışmalısınız) istemese bile dinlenmesi için teşvik edin. Arınma dinlenme ve uyuma esnasında da devam eder. Hatta rüyalarla doruğa ulaşabilir. Bedenin reaksiyonel anlamda hareketlenmesinden sonra uzanmak, dinlenmek, uyumak olayla ilgili duygu ve düşüncelerin yeniden işlenmesine ve anlam verilmesine yol açacaktır.

Duygularını ifadede zorlanan çocukların hareketli oyunlar oynamasına izin verin. Yürüme, koşma, hoplama, zıplama gibi aktif oyunlar onların bedenlerinde biriken ifade edilememiş duyguların farklı bir yolla boşalmasını sağlayacaktır. Bunun sonrasında yine uzanıp dinlenme ve belki de kısa bir uyku çok işe yarayacaktır.

Çocuğunuz dinlenmiş ve sakin iken, onun ritmine uyum sağlamayı unutmadan, duyguları ve deneyimlerine çok daha uzun zaman ayırıp konuşabilirsiniz. Neler olduğunu anlatmasını isteyebilirsiniz. Yaşadığı duygulara eşlik edebilirsiniz. Olaylara anlam vermesi için yardım edebilirsiniz. Çocuğa yaşdıkları ile ilgili iyileştirici bir hikâye anlatmak, olayla ilgili bir oyun oynamak, resim yaptırmak, birlikte bir hikaye yazmak, şiir yazmak da onun anlam vermesini kolaylaştıracaktır.” Şeklinde konuştu.

Haber: Yeşim DURKUT