Değerli dostlar!
Zamanın birinde bir kadın, gittiği her ortamda komşusunun aleyhinde konuşuyormuş. Hakkındaki konuşmalar kulağına gelen komşu, bu kadından şikâyetçi olmuş. Mahkeme günü kadın "Sözler kimseye zarar vermez ki neden beni buraya çağırdınız?" demiş "peki" demiş hâkim: "Şimdi evine dön ve bir kâğıda komşu ile ilgili söylediğin şeyleri bir kâğıda yaz. Sonra kâğıdı ufak parçalara ayırıp dışarı savur. Yarın da buraya gel, davanın sonucunu açıklayacağım" Mahkemeden kolayca kurtulduğunu düşünen kadın; Denileni yapıp hâkimin huzuruna gelmiş. Hâkim kadına "Dün yırtıp attığın kâğıtları toplayıp bir araya getirebilir sen serbestsin eğer bunu başaramazsan bir yıl hapis cezasına çarptırılacak sın" demiş. Kadın "bu mümkün değil, rüzgâr onları her bir tarafa savurdu attı. Ben bunları nasıl toplayacağım? Diyerek isyan etmiş. Hakim son sözünü söylemiş: "Sözün kime ne zararı var diyordun . Söylediğin sözler de o kâğıt parçaları gibi dağıldı, şimdi kim bilir nerelere ulaştı ve komşunun itibarını zedeledi. Artık senin o komşuna verdiğin zararı telafi etmen çok zor."
Evet değerli dostlar! Atalarımız: "Söz gümüşse sükût altındır." diye ne güzel söylemiş. Bu gün bazı Müslümanlar kendi kusurlarını arkaya atıp başkalarının kusurlarını araştırıp konuşuyorlar. Söz ağzındayken senindir, onu dışa vurup söyledikten sonra artık geri dönüşü mümkün değildir uçup gider, muhatabını üzer, sahibini de rezil rüsvay eder.
Netice itibariyle, değerli dostlar! Hz. Ebu Bekir Sıddık r.a. ağzında devamlı bir çakıl taşını bulundurur, söyleyeceği söz eğer dünya ve ahiret için faydalı ise söyler, değil ise susardı.
Cumanız mübarek, işleriniz bereketli, akıbetiniz hayırlı, durağınız Cennetül Âlâ olsun!
Cenabı Hak tüm geçmişlerimize rahmet eylesin! Âmin. Amin. Amin.
Selam ve dua ile hoşça kalınız.