Günlerdir medya Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısını konuşuyor. Bizim TV’lerimizde de 6 gündür bitmeyen “son dakikalar” var. TV’lere baktığımızda bu olayı yorumlayan kişilerin de yine aynı kişiler olduğunu görüyoruz. Yani hukuktan tarıma, ekonomiden dış politikaya, uzay programından küresel ısınmaya, tarihten nükleer enerjiye dair her konuda bilgi ve fikir sahibi olan kişiler…
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı tüm dünyada büyük ses getirdi. Elbette bu saldırının kabul edilebilir bir yanı yok. Bir ülkenin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü her ülke tarafından saygı gösterilmesi gereken bir durumdur. Burada ülkemizin de herhangi bir taraftan yana olmaması, her iki ülke ile olan ilişkilerin menfaatler çerçevesinde korunması ancak ilkesel olarak işgale karşı çıkan bir duruş sergilenmesi son derece önemli ve doğru bir politikadır. Ben burada uluslararası savaş hukuku ya da işgalin konjoktürel anlamda etkilerini konuşacak değilim. Dikkat çekmek istediğim husus Batının ikiyüzlü tavrı.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı üzerinden birçok kişi ülkesinden ayrılmak zorunda kalan insanları ve savaşın ne kadar acı bir şey olduğunu konuşmaya başladı. Acı yarıştırılmaz. İlkesel olarak bizim medeniyetimizde mazlumun yanında zalimin karşısında olmak vardır. Mazlum ve zalim sıfatlarının içeriğine ise bakılmaz. Yani mazlum din, dil, ırk, mezhep gibi hiçbir farklı özelliklerine bakılmaksızın yanında durulması gerekendir. Bu nedenle mazlum kişi Ukraynalı mı Hristiyan mı diye bakılmaksızın mazlum sıfatı başlı başına yardım edilmesi gereken olduğunu gösterir.
Bu olayda Batı dediğimiz topluluğun ikiyüzlülüğü bir kez daha ortaya çıktı. Günlerdir gündem olan bu olay aslında bu topraklarda yeni değil. Her ne kadar bir Avrupa ülkesinin Dış İşleri Sözcüsü “2. Dünya savaşından beri Avrupa’da gördüğümüz en büyük olay” diye nitelese de galiba bu kişiler Avrupa’nın göbeğinde hem de Birleşmiş Milletler askerlerinin koruması altındaki Boşnakların katledilmesini bir vahşet olarak görmüyorlar. Hatta bırakın vahşeti, bunlar o katliamı olay olarak bile görmüyorlar. Ukrayna’dan gelenlere kapımız açık derken Suriye’de 11 yıldır yaşanan göç dalgasının farkında değiller sanırım. Orada katledilen insanlar onlar için makbul insan olmasa gerek. Hocalı katliamı, Çin’in Doğu Türkistan’daki işkenceleri ve yıllardır süren İsrail zulmü. Bu örnekleri artırmak mümkün. Elbette biz dünyanın her noktasında yükselen yardım çığlığına kulak veriyoruz. Ancak Batı denilen ve İnsan Haklarının, demokrasinin zirvede olduğu iddia edilen yerin sadece kendilerinden gördüklerine karşı yapılan zulme ses çıkarmalarındaki ikiyüzlülük bir kez daha yüzümüzü sert bir şekilde çarptı.
Dün yayılmacı politikalara ve başkalarının egemenlik haklarına yapılan saldırılara ses çıkarmayanların, bugün sıra kendilerine geldiğinde ses çıkarmaları ilkesel duruşun ne kadar önemli bir şey olduğunu bir kez daha gösteriyor. “Batı medeniyeti” diye öve öve bitiremedikleri medeniyetin ne üzerine şekillendiği de bir kez daha ortaya çıkıyor. Bizim şiarımız her daim zalimin karşısında mazlumun yanında olmak. Zulüm kimden diye bakmadan…