Kovid-19 hastalığının kısa sürede kıtalar arası yayılmasıyla, bir virüsün (SARS-COV-2) nükleer silahlardan bile daha tehlikeli olabileceği bir kez daha görülmüştür. Bu silahlara sahip oldukları kadar savunma sanayileri en gelişmiş ülkelerin bile bu virüs karşısında ne kadar zor duruma düştükleri ortadadır. Mevcut yaşam biçiminde insanların bağışıklık sistemi bu virüsü alt etmeye yetmemiştir. koronavirüs ve insanlara henüz bulaşmamış virüslerle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. İnsanlara henüz bulaşmamış, tahmini 1,5 milyon civarında doğal virüs çeşidi de insanlık için tehdit oluşturmaktadır. Neticede virüsler bakımından dünyanın en zengin ülkeleri bile güvende değildir. Önümüzdeki yıllar geleceği mutlak olan farklı virüs salgınları, tedbir almayan koca devletleri bile yıkıp geçebilme potansiyeline sahiptir; bu virüsleri dünyadan tamamıyla temizlemek mümkün olamadığına göre sadece kendini koruyabilen toplumlar ayakta kalabileceklerdir. Hastalık bakımından bağışıklığın önemini göz önüne aldığımızda sağlıklı bir çevrede yaşayan, sağlıklı ve güvenli gıdalarla beslenen toplumlar daha dayanıklı olacaklardır.
Hava, su ve toprak kirliliği, çağın vebası diyabet, obezite ve kansere yol açan endüstriyel gıdalar, yapay katkı maddeleri insanların mikroplara karşı doğal direncini düşürmektedir. Kovid-19 bu koşullarda yaşayan toplumları daha fazla etkilemiştir. Tarım ve hayvancılık alt yapısı güçlü olan, aile tipi hayvancılığa önem veren, köylüsünün tarım ve hayvancılıkla geçinebildiği, insanının geleneksel beslenme tarzıyla karnını doyurabildiği, dolayısıyla nüfusun kentlerde değil, kırsalda yoğunlaştığı, insanlarının daha temiz bir hava soluduğu, toprağı ve suyu temiz olan ülkelerde ya da ülkelerin kırsal kesimlerinde yaşayanlar pandemi sürecini daha hafif hasarlarla atlatacaklardır.
Kilometrekarelik alanda yaklaşık 17 bin kişinin yaşadığı İstanbul’un Kovid-19 bakımından en sıkıntılı illerden biri olmasına rağmen İstanbul’un tarım potansiyeli yüksek ve nüfusu kırsal mahallere yayılmış olan Çatalca, Şile, Silivri gibi ilçelerde bu hastalığın nispeten daha az olması bu tezimizi güçlendirmektedir. Yine Tekirdağ’da tarımsal üretimin hakim olduğu ilçelerde Kovid-19 yoğunluğu diğer ilçelere göre daha düşüktür. Kurallara uymayıp cenaze törenlerine katılıp hastalığa grup halinde yakalananları ya da dışardan gelen vakaları saymazsak Türkiye’nin birçok kırsal yerleşkesinde durum bu şekildedir. Yani bulaşıcı hastalıkların yayılmasıyla nüfus yoğunluğu arasında doğru bir orantı mevcut olup, bu yoğunluğu engellemenin en önemli yolu insanların kentlere göç etmemesidir.
Virüslerden korunmanın yolu sadece aşıya ya da ilaca yatırım yapmak değil aynı zamanda yaşam biçimimize çeki düzen vermek, tarım ve hayvancılığı teşvik etmek, aile tipi hayvancılığı ayağa kaldırıp kentlere göçü engellemek, daha fazla tarımsal alanı ve ormanı betona ya da asfalta feda etmemek, temiz bir çevrede yaşayan ve geleneksel tarzda beslenen bir toplum olabilmektir.