Herkesin içinde bir "sen" vardır. Bu, kimilerinin yıllarca tanımadığı, kimilerininse en derin köşelerinde sakladığı bir ses, bir düşünce, bir his. Kimi zaman onu bastırırız, kimi zaman da onunla yüzleşmek zorunda kalırız. Ama bir gerçek var ki, ne kadar uzak durmaya çalışsak da, en nihayetinde bu içsel "sen"le yalnız yaşamak zorunda kalırız.
Bazen insanlar arasında kayboluruz. Gürültüde, kalabalıkta, ilişkilerde. Ama içimizdeki yalnızlık her an yanı başımızdadır. Bazen insanlar birbirini unutur, ancak içindeki "sen" seni asla terk etmez. Kimdir o sen? Bazen bir çocukluk hayali, bazen kaybolan bir umut, bazen de ulaşamadığın bir hedefin yansıması. İçindeki sen, senin en samimi dostun ve en acımasız düşmanın olabilir. O, sana her zaman en derin duyguları hissettirir; sevdanın ne kadar saf olduğunu, kaybın ne kadar acı olduğunu ya da yalnızlığın ne kadar ağır olduğunu.
Ama içindeki sen, bir o kadar da bir öğretmendir. Onunla geçirdiğin zamanlar, seni daha iyi bir insan yapabilir. Ona kulak verip, derinliklerine inmeyi başarabilirsen, seni anlamadığını düşündüğün kişilerle de daha kolay bağ kurarsın. Çünkü içindeki "sen", aslında seni sana anlatan, seni doğruya yönlendiren, seni daha gerçek bir insan yapan bir yansıma.
Yalnız yaşamak, yalnızlıkla barışmak demektir. Çünkü yalnız olduğunda en gerçek halinle yüzleşirsin. İçindeki sen, tüm maskeleri düşürüp sana sadece gerçeği gösterecektir. O zaman ne kadar yalnız hissetsen de, aslında seni sana anlatan, seni büyüten, seni geliştiren bir rehberin vardır. Ve belki de en sonunda, içinde taşıdığın bu "sen" ile bir araya gelip, yalnızlık içinde huzuru bulursun.
Hayat, bazen insanı yalnızlaştırır, ama gerçek yalnızlık, içindeki "sen" ile kalmaktan korkmamaktır. Kendini tanıdıkça, onunla barıştıkça, bu yalnızlık, seni özgürleştiren bir hal alır. Ve belki de o zaman, içindeki "sen" ile yaşamak, hayatın en anlamlı, en derin yolculuğu olur.