Karadeniz’in eşsiz coğrafyasında saklı bir köşe olan Kabakdağı Köyü, sadece doğasıyla değil, taşıdığı tarih ve kültürle de öne çıkıyor. Türkiye’nin ilk ekoturizm köyü olan bu yerleşim, geçmişin izlerini bugüne taşıyarak hem ekonomik hem de kültürel bir kalkınma modeli oluşturmuş durumda. Fatsa’nın ilk kadın muhtarı olan Meryem Meli Keskin, köyün hikayesini ve bu özel başarı öyküsünü kendi sözleriyle anlattı.
Göç ve Yerleşimin Hikayesi
Kabakdağı’nın tarihi, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Batum’dan Karadeniz’e göç eden Gürcü ailelere dayanıyor. Savaşın ardından, deniz kenarına yakın bir yaşam arayan bu aileler, Kabakdağı’nın bugünkü yerini keşfederek ormanları açmış ve yerleşimlerini kurmuş. Keskin, köyün isim hikayesini şöyle anlatıyor:
"Atalarımız deniz kenarına yakın bir yerleşim istedikleri için sürekli manzarayı görebilecekleri bir alan aramışlar. Bugünkü Kabakdağı’na ulaştıklarında, ormanlık bir araziyi imece usulüyle açmışlar ve alanın bu şekilde açılmasına 'kabak gibi açıldı' demişler. Köyün adı buradan geliyor. Yerleştikleri bu topraklar, zorluklara rağmen dayanışmayla şekillendi."
Köyün kültürel mirası da bu süreçte şekillenmiş. Gürcü halkının gelenekleri, gündelik yaşamlarından mutfaklarına kadar her alanda kendini hissettiriyor. Keskin, Gürcü mimarisine uygun olarak yapılan iki kapılı evlerin bu geleneklerin bir yansıması olduğunu belirtiyor:
"O dönemde evler, tamamen ahşaptan, çivisiz ve çimentosuz yapılırdı. Bir giriş kapısı ailenin, diğer kapı ise misafirlerin kullanımı içindi. Alt katlar hayvanlar için, üst katlar ise insanlar için yaşam alanıydı. Soğuk kış günlerinde hayvanların sıcaklığı evleri ısıtırdı. O dönemin zor şartlarına rağmen, kültürel mirasımıza uygun yapılar inşa edilmiş."
Cumhuriyet Döneminde Kabakdağı
Köyde eğitim ve kültür konusundaki ilk adımlar, Cumhuriyet döneminde atılmış. Keskin, geçmişteki eğitim eksikliğini şu sözlerle dile getiriyor:
"Atalarımızın göç ettiği dönemde eğitim neredeyse yoktu. Ancak Cumhuriyet’in ilanından sonra Kabakdağı’na iki katlı bir okul yapıldı. Bu, köyümüz için bir dönüm noktasıydı. Çocuklarımız okumaya başladı ve bu da köyümüzün gelişimine büyük katkı sağladı."
Gürcü kültürünü yaşatma çabaları, köyün mutfağına ve tarımına da yansımış. Atina armudu, muacir üzümü gibi geleneksel ürünlerin dikilmesi ve yöresel yemeklerin nesilden nesile aktarılması, Kabakdağı’nın kimliğini koruma çabalarını gözler önüne seriyor.
Ekoturizmin Başlangıcı ve Dönüşümü
Kabakdağı Köyü, 2001 yılında ekoturizmi ve organik tarımı birleştirerek Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi. Bu süreç, köy ekonomisini kalkındırmanın yanı sıra, kültürel değerlerin korunmasını da sağladı. Keskin, ekoturizm fikrinin başlangıcını şu şekilde anlatıyor:
"O dönemde turizm denince akla sadece deniz gelirdi. Biz ise doğanın, kültürün ve köy yaşamının da bir cazibe merkezi olabileceğini göstermek istedik. Köylülerimiz, evlerini turistlere açtı ve gelen misafirler, bizimle birlikte köy yaşamını deneyimlemeye başladı. Bu durum, hem kültürümüzü tanıtma hem de ekonomik kalkınma sağlama açısından çok önemli bir adım oldu."
Köye gelen turistler, yerel halkla birlikte tarlada çalışıyor, kuzine sobasında yemek pişiriyor ve günlük işlere dahil oluyor. Bu deneyimlerin misafirler için unutulmaz olduğunu belirten Keskin, şunları ekliyor:
"Japon misafirlerimiz, kuzine sobasında fındık kavurmayı çok seviyor. İnsanlar, burada sadece bir turist gibi değil, köyün bir parçası gibi hissediyor. Bu da onların hayatlarına dokunan farklı bir deneyim oluyor. Ayrıca bu süreç, köy halkının kendi değerlerini daha da sahiplenmesine vesile oldu."
Organik Tarım ve Yerel Lezzetler
Kabakdağı, tarımda da öncü bir köy. Sertifikalı organik ürünlerin yetiştirildiği köyde, fındık, sebze, meyve ve hayvansal gıdalar tamamen doğal yöntemlerle üretiliyor. Gürcü mutfağına özgü yemekler ise turistlerin en çok ilgisini çeken unsurlar arasında. Keskin, köy mutfağını şu şekilde tanımlıyor:
"Mutfak kültürümüz çok zengin. Yöresel yemeklerde ceviz ve baharatlar sıkça kullanılır. Gürcü mutfağına ait 100’den fazla yemek çeşidimiz var. Gelen misafirlerimiz, bu lezzetleri tattıklarında hayran kalıyor."
Son yıllarda bazı tarım zararlıları nedeniyle ilaçlama yapılmak zorunda kalınsa da, köyde organik tarım geleneği büyük ölçüde korunuyor.
Kabakdağı’nın bu başarısı, tamamen kendi çabalarıyla gerçekleşmiş. Ancak köy, kaynak yetersizliği nedeniyle bazı projelerini hayata geçiremiyor. Keskin, bu durumu şu sözlerle dile getiriyor:
"Bir dönem köyümüzde ekoturizm festivalleri düzenliyorduk. Ancak kaynak yetersizliği nedeniyle festivallere ara verdik. Köy derneğimiz, bir etkinlik alanı kurmayı planlıyor, ancak maddi destek bulmakta zorlanıyoruz. Yine de pes etmiyoruz. Ekoturizm ve organik tarımda öğrendiklerimizi çevredeki diğer köylerle paylaşıyoruz."
Keskin, ekoturizmin yalnızca bir turizm modeli olmadığını, köylere dönüşü teşvik eden bir hareket olduğunu vurguluyor:
"Ekoturizm, insanların köylerine dönmesini sağlıyor. Atalarının mirasını yeniden keşfetmelerine vesile oluyor. Biz, Kabakdağı olarak dünyanın dört bir yanından insanları burada ağırlıyoruz. Aynı zamanda, buradaki değerlerimizi dünyaya taşıyoruz."
Kabakdağı Köyü, doğayı, kültürü ve dayanışmayı bir araya getiren eşsiz bir başarı hikayesi. Misafirperverliği, doğal güzellikleri ve kültürel zenginlikleriyle Kabakdağı, Karadeniz’in gizli bir cenneti olmayı sürdürüyor.
"Bizim köyümüz sadece bir yerleşim yeri değil, bir yaşam felsefesi. Burada her şey doğal, samimi ve gerçek. Kabakdağı, köyümüzün adı gibi kendini dünyaya kabak gibi açmaya devam edecek."