Adaletsiz bir ülke mezbahadan başka bir şey değildir. (Georges Clemencau)
Adalet; üç heceli bu kelime özellikle Türkiye’de gelir dağılımında ve iş gücü piyasasında sözlük anlamının dışında bir amaca hizmet eder oldu. İşçisi, emeklisi memuru, işvereni hepsi sıkıntılı. Milyonlar ve milyarlar arasında dengesiz bir sistemde savruluyoruz. Zengin gücüne güç katarken, fakir daha da fakirleşiyor. O eski orta direk tabiri ise çoktan yitip gitti. Devlet kaynakları da tasarrufu unuttu. Bedelinden yüksek maliyetlerde ihalelere çıkan belediyeler ve projeler bu israfın sadece bir parçası. Kısaca yeri gelmişken hatırlatmak istedim. Böyle bir tabloda, asgari ücret vergi diliminde. Kıt kanaat geçinen cefakar işçilerden, devlet kesinti yapıyor; hem de peşinen…Neymiş yıllık 12 bin lira alan asgari ücretli zengin sayılırmış. Duyda inanma misali ..Asgari ücretli fakir fakir! Gerçekleri görmeyenler şimdi bu ücrete göz dikti. Devletin torba yasayla bu durumun önüne geçilecekti ama torba delindi. Halen asgari ücretliyi sevindirecek bir önlem resmilik kazanmadı. Asgari ücretli ise kıt kanaat geçinirken maaşından kesilecek her bir milyonu hesaplıyor. Bin 404 lira 06 kuruş alan asgari ücretlinin maaşından Eylül ayında 29 lira 90 kuruş, Ekim ayında 75 lira 54 kuruş kesinti yapıldı. Kasım ve Aralık ayında yapılacak kesinti rakamları ise belirsiz. Haberiniz var mı? Peki asgari ücret vergileri nereye gidiyor? Tabi ki hazineye. Oysa kamuda çar çur edilen hazine gelirleri hesaplansa üste bir de alacaklı çıkar asgari ücretli. Memura yüzde10.1, emekliye yüzde 10.9 ve asgari ücretliye yüzde 7.9 zam yapıldı ancak yüzde 12 olan enflasyon son 9 yılın zirvesine çıktı. Sonuç; yeniden hortlayan enflasyon canavarı bütün zamların altında kaldı. Ama dedik ya; önce adalet! Ve zamlarıyla bizi bekleyen 2018… 2017’yi mumla arayacağız mum…
21 – 22 Ekim 2017 tarihlerine Basın Enformasyon Genel Müdürlüğünün ev sahipliğinde Antalya’da gerçekleşen “Sığınmacıları” konu alan bir seminere katıldım. Savaşa karşı bir kez daha nefretim artarken, ülkemize sığınan insanlara kucak açmamız gerektiğini düşünürken, sığınmacılara yönelik yapılan çalışmaları, sunulan hizmetleri konuştukça kendi ülkemde asıl sığınanın biz olduğunu fark ettim. İçtenlikle söyleyebilirim ki doğup büyüdüğümüz bu topraklarda Suriyeli sığınmacılar kadar değerimiz yok. 30
Kantarın topuzunu kaçırmadan bazı iğneleri yerine batıralım. Efendim, sağlıkta, ekonomide ve eğitimde devrim yaptık dediler. Sağlıkta devrim, katkı payı, muayene ücreti ile devleşti…Ekonomide yapılan devrimle bütçe açık verdi. Kamu kaynakları tükendi. Eğitimdeki devrim ise tam devrim. “Öğrenciler yarış atı değil” dediler daha çok koşturmak için karmaşık bir sistemi getirdiler. Öğrenciler ile beraber velileri de perişan ettiler. Ama ne dediler “Türkiye Uçuyor”. Evet gerçekten uçuyoruz ama kanadımız kırık. Ne diyelim Allah sonumuzu hayırlı etsin.