Dünya sahnesine yaratana itaat etmek üzere gelen insanoğlu, yaratılış gayesine uygun şekilde hayatını sürdürmesi gerekir. Dünyaya gönderilmiş amacına uygun yaşamalı aynı zamanda Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat etmeli ve hayatına düzen vermek suretiyle ona göre yaşamalıdır.
Hayatın nihayetinde ki olan ölüm hiç aklından çıkarmaması gerekir.
İnsanoğlu dünyaya geldi,sebebi ne olursa olsun bir gün dünyaya mutlaka veda edecek ve ölecektir.
Bu dünyanın ve öbür alemin bir sahibi ve maliki olduğunu aklından çıkarılmamalı ve ona göre yaşam sürmesi gerekir.
Ölüm denen hadise bir yok oluş değil ,her şeyin hesabının yarın görüleceği mahşer ve mizanın sonunda ya cennette cehenneme sevkediliş için var olan hayata göz yummaktır
Can bedende iken Allah’ın bizler için verdiği nimetlerden istifade ederken ahiret içinde bir şeyler yapılması gerekmektedir.
Bu husus da Yüce Mevla Kur’an-ı Kerim de şöyle buyurmaktadır.” Allah’ın sana verdiği dünya nimetleri ile ahiret yurdunu talep et. Bunu yaparken dünyada ki nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Yeryüzünde fitne ve fesadı isteme. Gerçekten Allah, bozgunculuk yapanları sevmez.” Kasas,77. Dünya, ahiret için tarladır. Yatırım sahnesidir. Durum böyle olunca dünya hayatını dengeli kullanmak, zamanın hakkını vererek hayatın idamesini sağlamak gerekir.
Allah’ın verdiği dünya nimetleri ile ahiret yurdunun kazanılması yaratanın isteğidir. Zira insanın yaşadığı bu dünyada ahiretini kazanması esastır. .Yaşadığımız bu âlem, bizler için Allah’ı memnun ederek rızasına ulaşabileceğimiz mekândır. Bundan dolayı hayat nimetini öyle dengeli kullanmalıyız ki, hem yaşadığımız süreçte, içinde bulunduğumuz bu dünyada huzur ve mutlu olabilmeliyiz, hem de göçüp gidereceğimiz ahiret yurdunu arzu ettiğimiz bir mekan olmasını sağlamayabilmek için bir uğraşının içinde olmamız gerekir.
Yaşarken bu mülkün sahibinin Allah olduğunu, Sahibül-mülk, Malikil-mülk.’ Bu mal,mülk ve Canın sahibi Allah’tır diyoruz yaşamaya geldiğinde hâşâ Allah ve ahiret yokmuşçasına yaşıyoruz.
Sonuç olarak! Allah biz kullarını Kur’an-ı Kerim de şu şekilde uyarmaktadır:”Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle elbetteki sınayacağız. Sabredenleri müjdele!(Bakara155)
Ülkemizdeki olan bolluğu yanında yoksulluğun çekilmesi, azgınlığın ve taşkınlığın sonucu işlenmiş olan şirk ve isyanın günahlar sonucunda Allahın uyarılarından olan afatların, depremlerin, olması elbetteki kaçınılmazdır.
Onca yurttaşlarımızın daha önceki depremlerde olduğu gibi İstanbul depreminde de korku ve endişe ile yine sokaklardalar.
Allah’ım ülkemizi ve milletimizi bu tür bela,musibet ve olası büyük depremlerden korusun.
Bize düşen görevi peygamber
(sav) efendimiz,” bir hadislerinde çok güzel bir şekilde ifade etmişlerdir:Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış. ”Dünya ve ahiret işlerini birlikte götürme, dünya ve ahiret hazırlığını birlikte yapma, kişiyi kazançlı kılar. Bu bağlamda neyi nasıl yapacağımızı Allah’ın elçisinden öğreniyoruz. Onun yaşantısı, söz ve nasihatleri müminlerin dünya ve ahiretlerini mamur etmede bir ölçüdür. Bu bakımdan efendimizin sünnetine ne kadar tabi olabiliyorsak o nispette Allah’ın rızasına erişiriz.
Peki deprem oluyor diye buraları terk mi etmeliyiz?
Kesinlikle hayır.ölümden kaçışın olmayacağını bir gerçektir hayata ve çalışıp üretmeye devam etmek gerekir.
Peygamber efendimiz, “ iki günü eşit olan ziyandadır” buyurarak vaktin kıymetini bilmemizi, çalışıp üretmemizi, veren el olmamızı, elimizde olanları diğerleriyle paylaşmayı, tavsiye etmektedir. Kendimiz ve aile bireylerimizin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmanın esas olduğunu beyan ederken, Allah’ın yapmamızı istediği ilahi vazifeleri de zamanında ifa edilmesini istemektedir.
Müslüman için sadece dünya için, çalışıp ahireti terk etmesi uygun olmayacağı gibi, sadece ahiret için çalışıp dünyasını terk etmesi de uygun değildir. Bu bakımdan Müslüman Allah’ın farz kıldığı ilahi vazifeleri aksatmadan yerine getirmelidir. Bu görevler hepimizin bildiği gibi, namaz başta olmak üzere sevap ve mükâfatı gerektiren söz ve amellerdir. Her işe besmele ile başlayan, kendisine verilen imkân ve nimetler karşısında Allah’a hamd ve şükür eden Müslüman, dünya ve ahireti dengelemiş olur.
Her zaman ve mekânda Allah’ı anmak, onun izni olmadan ağaçtaki kuru bir yaprağın bile yere düşemeyeceğini düşünmek, hayatın bereketli olmasını sağlar.
Allah’ın bizlere sunduğu her türlü imkân ve nimetlere şükrederek değerlendirmek gerekir.
Dünya ve ahiretimizi huzurlu ve mutlu kılmaya çalışmalıyız. Allah’ın verdiği maddi ve manevi nimetlerin hakkını verme adına, etrafımızdakilerle paylaşmalıyız.
Muhtaç ve ihtiyaç sahiplerine unutmamamız gerekir.
Bilgimiz ölçüsünde bildiklerimizi, etrafımızdakilerle paylaşmalıyız. Aile yuvalarımızın birliği ve dirliği için evlerimizde kuran okuyarak, namaz kılarak buraların Allah’ın nuruyla nurlanmasına vesile olmalıyız. İşte toplum olsun isterse Aile içinde ki bireylerin birbirlerine saygı,sevgi beslemeli,kesinlikle bugün buna çok ihtiyaçımız var.
İbadetlerimizi kulluk vazifelerimizi yerine getirelim.
Efendimiz (sav)” kuran okunan, namaz kılınan evde hayır çok, şer azdır. Kuran okunmayan, namaz kılınmayan evde şer çok, hayır azdır,
Bizlerde bugün Peygamberimizin yaşantısını örnek alaraktan,Din ve dünya işlerimize onun rehberliği ile yön vermeliyiz. Bilmeliyiz ki, Peygamberimizin hayatı, dünya ve ahireti dengeleyen ve her ikisini de huzurlu kılan yaşama şeklidir.
Rabbine kişi kul olduktan sonra, biçilmiş kefen ve ölüm onun için bir gelinin giydiği gelinliğe benzer.
Allah ahir ve hakkibetlerimizi hayr eylesin
Ülkemizmizi ve milletimizi her türlü afat ve depremlerden muhafaza eylesin