Bağımlılıkta kişinin bağımlı olduğu maddenin esiri olduğunu ve maddenin kişiyi yönettiğini kaydeden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bağımlılığın nüks potansiyeli olan bir hastalık olduğunu vurguladı. Beynin öğrendiği en kolay yolun, elinin altında olan bir maddeyi almak ve ona yönelmek olduğunu kaydeden Tarhan, “Kişi, tedavi sonrasında stres yönetimini öğrenirse madde isteği geldiği zaman ne yapacağını biliyor. Kişinin kriz anını yönetebilmesi gerekiyor. Kişi krizi yönetemediği için tekrar maddeye başlıyor. Onun için madde bağımlılığı, kronik bir hastalık olarak kabul ediliyor.” dedi. Bağımlılığın gelişmesinde yanlış anlam arayışının da etkili olduğunu kaydeden Tarhan, “Bağımlılıkta kişinin yaşam felsefesi önemli. Bağımlı hastaların bir kısmında anlam arayışı eksikliği olduğunu gözlemleyebiliyoruz” diyerek anlamlı bir yaşam felsefesinin önemini vurguladı.

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bağımlılık ve tedavisine ilişkin değerlendirmede bulundu.

Bağımlılıkta madde sizi yönetiyor

Bağımlılığın İngilizce’deki karşılığının “addiction” olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Addiction’ın Türkçe’deki karşılığı bağımlılık değil, ‘tutsaklık’. Maddenin esiri oluyorsunuz. Kendi öz iradenizle değil, madde sizin hayatınızda ön plana geçiyor. Madde sizi yönetiyor. Bu durum da bağımlı ve tutsak oldunuz demek oluyor. Tutsaklık, en şiddetli olanı. Daha sonra ‘dependence’ var yani ‘bağlılık’. Bu biraz daha zayıf bağımlılıktır. Fizyolojik bağımlılık, psikolojik bağımlılık tarzındadır.”dedi.

Bağımlılık, nüks potansiyeli olan bir hastalık

Bağımlılığın genellikle düzelebilen bir beyin hastalığı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Tam iyileşmiyor ama düzeliyor. Kişi, hastalığı geçirdikten sonra, eğer yaşam şartlarını uygun hale getirirse bir daha hiç nüksetmeyebilir. Ama her zaman nüks potansiyeli olan bir hastalık. Atak düzeliyor, kişi bağımlılıktan kurtuluyor. Mesela kişi, bir kere bağımlılıktan kurtuluyor. Anne ve babası ayrılıyor, üzülüyor. Babasının yanında kalıyor. Babası onunla suçluluk duygusunu uyandırıcı, yargılayıcı konuşmalar ve duygu sömürüsü yapıyor. Çocuk, buna üzülüyor. Yolda giderken babası aklına geliyor. Bıraktığı maddeyi, hemen orada tekrar alıveriyor. Neden? Çünkü beynimiz stres altında seratonin maddesi üretiyor. Seratonin azalıyor, azalınca self medikasyon dediğimiz, kendi kendini rahatlatma, kendi kendini tedavi etme davranışıyla seratonini arttıran bir arayış içine geliyor.” diye konuştu.

Bağımlılık tedavisinde kriz yönetimi öğretilmeli

Beynin öğrendiği en kolay yolun, elinin altında olan bir maddeyi almak ve ona yönelmek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi, tedavi sonrasında stres yönetimini öğrenirse, böyle durumlarda herhangi bir şekilde madde isteği geldiği zaman ne yapacağını biliyor. O nedenle bağımlılık tedavisinde psiko eğitimi almış olması lazım. Kişinin kriz anını yönetebiliyor olması gerekiyor ki hastane de bunu yapıyoruz. Kişi krizi yönetemediği için tekrar maddeye başlıyor. Onun için madde bağımlılığı, kronik bir hastalık olarak kabul ediliyor. Kişi, şeker hastası oluyor. Şeker hastası olduğunu öğrendikten sonra, yediğine, içtiğine, kalktığına dikkat ediyor. Şeker, artık onun için hayatında sorun olmuyor. Akıllı kişiler, yaşamını ona göre ayarlıyor. Maddeyi bırakanlar da hastanelerde tedavi oluyor.” dedi.

Tedavi sonrası takip önemli

Madde bırakma tedavisinin çeşitli yöntemlerle kolay bir şekilde olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ancak tedavi sonrası takibin önemli olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Günümüzde dijital takip sistemleri var. Hasta kontrole gelmediği zaman, telefonuna mesaj gidiyor. Hasta da hazır oluyor. Bir nevi müdahale ediliyor. Hemen uzman yardımı alınıyor. Biz hastane yönetim sistemi patentini aldık. Bunu uygulayacağız. Şu an akıllı telefonlar üzerinde uygulama olmadan bu takibi gerçekleştiriyoruz.” dedi.

 

Kronik depresyonda madde sığınak gibi görülebilir

Madde kullanımında çocukluk çağı travmalarından sonra kronik depresyonu olanların yatkın olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Orta şiddette depresyon ve mutlu olmayı başaramayan mutsuz, karamsar, pesimistik kişilerdir. Bu kişiler devamlı stres halinde olduğu için maddeyi bir sığınak ya da sığınacak liman gibi görüyorlar. Maddeyle kendilerini kandırırlar. Sahte bir rahatlatıcıdır. Beyine sahte bir rüşvet veriyor ve o anlık rahatlıyor. Maddenin tesiri daha kötü oluyor tabi.” dedi.

Yaşam amacının olması gerekli

Bağımlılığın gelişmesinde yanlış anlam arayışının da etkili olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişinin yaşam amacının olması önemli. Bağımlı hastaların bir kısmında anlam arayışı eksikliği olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Yaşamak için nedeni olmamak demek hayatta yaşamak için anlamının olmaması demek. Gelecek ile ilgili hedefinin planlı olmaması demek. Anomi yani normsuzlık bu çağın hastalığı. Sonuçta bağımlılıkta kişinin yaşam felsefesi önemli.” dedi.

Bağımlılık beyne zarar veriyor

Bağımlılığın karaciğer, kalp, mide ve bağırsak olmak üzere pek çok organa zarar verdiğini hatırlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “En çok da beyinde hasar oluyor. Beyinde hafıza bozuklukları oluyor. Beyindeki bozulan alanlara göre uzun süredir madde kullanan kişilerde erken bunama olur çünkü beyin küçülüyor. Alkol, bağımlılığa yol açan toksik maddelerin tümü hücre zehridir. Bunlar beyin hücrelerini zehirliyorlar. Beyinde gerekli olan tüm kimyasalları kana pompalıyorlar, geçici bir doping gibi rahatlıyor. Kişi madde kullandıktan sonraki üç hafta kötü oluyor. Elini kaldıracak hali kalmıyor.” dedi. Haber Merkezi