Anneler gününü geride bırakırken, 10-16 Mayıs engelliler haftası içerisinde, kent hizmetlerinden bireylerin kısıtlılığına bakılmadan herkesin eşit şekilde yararlanması ve kentsel düzenlemelerin buna göre şekillenmesi en temel insan ve kent haklarımızdan birisi. Dahası Anayasamızın 61. Maddesi “Devlet engellilerin korunması ve toplum hayatına intibakını sağlayıcı tedbirler alır” ifadesi ile anayasal bir hak.
Temel fonksiyonlarını yerine getiremeyen engelli bireylerin kaynaklara, fiziksel çevreye ve tüm hizmetlere ulaşabilme ve faydalanabilme hakkı anlamına gelen erişilebilirliğin sağlanmasında “engelsiz kent” hakkı, kentte yaşayanların tamamına yönelik bütüncül bir planlama ve mekânsal tasarım yaklaşımı ile ele alınmasını zorunlu kılar.
Kentsel ulaşımdan, kamusal alan düzenlemelerine, konut ve işyerlerinin erişilebilirliğinden, sosyal ihtiyaçların karşılanacağı mekânlara, eğitim, sağlık hizmetleri ve tüm mekânsal düzenlemelerinin ülkemizde yetersiz olduğu aşikârdır. Yetersizlikten öte yönetenlerin bakış açısı sorunludur. Milli Eğitim Bakanlığı’nın toplumdan izole ederek oluşturmaya çalıştığı özel eğitim kampüsleri bunun en bariz örneklerinden birisi.
Kentsel ölçekte ise yerel yönetimlerin hemen hepsinin programında yıllardır yer alan engelsiz kent söylemi ise sahici uygulamasına dönüşememiş, engelliler haftası “kutlamalarla” geçen bir seremoniye dönüşür hale gelmiştir. Yıllardır fiziksel ve mekansal planlamanın eşit yurttaşlık bakış açısından ele alınmaması, engelli bireylerin izole olarak yaşamalarına, ayrımcılığa neden olan hareketliliği kısıtlayan bir insan hakkı olarak kent hakkı ihlaline neden olmaktadır.
Oysa kentin engelsiz planlanması, kentte hareketliliğin arttırılması ve bireylerin hep bir arada toplumsallaşması için bir zorunluluk. Engelsiz kent, bugün pek çok örneklerini gördüğümüz, kaldırımlardaki sarı bordürler, alçak zemin otobüsleri, kademesiz istasyonlar, rampalardan öte bir durumdur.
Gerçekten engelliler haftasında sahici bir hak ortamı oluşturmak istiyorsak, hamasetten öte geçen uygulamalara ihtiyacımız var.
Cadde ve sokaklarda dar kaldırımlar, standart dışı rampalar, kaldırımlardaki reklam panoları gibi hareketliliği azaltan ve engelleyen mekansal düzenlemelerin bütüncül bir şekilde yeniden ele alınması ile başlayabiliriz. İnsanları alt geçit ve üst geçitlere zorunlu kılacak uygulamalardan vazgeçebiliriz.
Sonra yaş almış, erişilebilir olmayan nitelikli yapı stoğunu yıkmak ve kentsel dönüşüm uygulaması yapmak yerine onarımının yapılması ve erişilebilirlik ihtiyaçlarının karşılanması pek ala mümkün, yerel yönetimlerim evrensel tasarım ilkelerine uygun mekânsal adaptasyon -asansör, otopark bahçe kullanımlarının ortaklaştırılması vb- uygulamaları ile engelsiz kent için bir adım atabiliriz. Engelliler için afet durumunda senaryolar oluşturabiliriz.
Tüm ulaşım hizmetleri engelliler açısından yeniden düzenlenirken, engelliler için tasarlanmış otobüs ya da ulaşım aracı yetmez, evinden sağlıkla çıkıp durağa kadar gidecek bir düzenlemeyi, gündelik yaşama katılmayı da hayata geçirmek zorunluluktur.
Görsel ve işitsel tasarımlar, levhalar, yönlendirmelerle birlikte birde ortak yaşama farkındalığının arttırılması ise olmazsa olmaz.
Ülkemizde engelsiz bir yaşam için pek çok mevzuat var ama uygulama sıkıntılı, öyle olunca da kentsel yaşam tüm bireyler için sıkıntılı ve engel teşkil eder hale geliyor. Mevzuatın uygulanmasını denetleyen mekanizmalarda sorunlu olunca, Engelliler Haftası sadece niyetlerin ifadesi ve hamasetlerle geçiştiriliyor.
Kente yaşayan herkesin kent hakkı olan engelsiz kent, yerel yönetimlerin söylemden öte birincil sorumluluğu olmaya devam ediyor. Engelliler haftasında yönetenlerden sahici düzenlemeler istemek hepimizin kent hakkı, engel olmayın.
Ordu il engelli meclis başkanı
Ümit İŞBAKAN