Gurbetteyiz ya; telefonla daha bir haşir-neşiriz. Laptopumuz da yanımızda olmayınca yazılarımız da bu döngü içerisinde vücut buluyor.
SOSYÂL MEDYA, KAMUSAL ALAN!
Geçen Ordu'da Diyanet TV'de bir uzman sohbet sırasında bir soruyu cevaplandırırken, sosyal medyanın artık günümüzün kamusal alanı olduğunu söylemişti. Hakikaten bakıyoruz da nereye gidersek gidelim eksen elimizdeki telefon!
TARSUS, KONYA, BEYHEKİM...
Her neyse, sabah dolaşırken birkaç paylaşım dikkatimi çekti. Bunlar birbirleriyle de ilgili gibi aynı zamanda.
Diğer yandan baktım isimler de bize yakın. Yakın dedikse, İlki, Tarsus'lu olup Konya Selçuklu'da oturan, belki de komşumuz Mustafa SÂRÎ Bey, bir geleneği paylaşmış.
Yörük kadınları (Tarsus'ta), akşam yemeğinde evde olmayan, geç vakitte gelip yemek isteyen, üstüne bir de akşamdan kalan yemeğe burun kıvıran erkek çocuklarına ( kız çocukları zaten böyle bir şeye cesaret edemezdi) aşağıdaki kalıp sözü söylerdi eskiden:
SONRADAN GELENE YA SOĞAN YA SÖĞEN!
Yörükler, kalın ve düz sopa ya da kazığa SÖĞEN der. 'Gecenin bu vaktinde senin için ayrı bir yemek hazırlayamam, kuru soğan da olsa bulduğunla idare et; haber vermeden eve geç geldiğin için hak etiğin dayağı yemediğine de şükret.' anlamına gelirdi bu kalıp söz. Gözü kara kadınlar sorumsuz kocaları için de kullanırdı, bu sözü. Ah canım Türkçe ah...
-KARAKEÇİLİ, KARAKOYUNLU YORUMLAR!-
Yusuf KOŞAR da buna şöyle bir ekleme yapmış:
Karakeçili yörüğü anam da: "Yatsıdan sonra gelene ya soğan, ya söğen." der
Mustafa SARİ cevaben; Karakoyunlu Yörüklerinin Bahşiş oymağı bizimkiler de... Aynı ağacın dalları.... Kalıp sözler de yörükler gibi gezgindir