Perşembe, Öğretmenler Günüydü. Bir emekli öğretmen olarak talebelere hitap etmek üzere Selimiye İmam-Hatip Lisesi’ndeydim. Bir önceki gün Md. Yard. Ersin YILDIRIM Bey aramıştı.
Sabah bir çanta bir poşet çıktım yola. Bu arada zaman daraldı. Yüküm de var ya, taksi çağırdım. Bizde Selçuk TAKSİ diye kayıtlı talebemiz, işte olduğunu biraz sonra gelebileceğini söyledi; tamam dedik. O arada önceki gün ziyaret edip artık yazı da göndereceğimiz ve bugün ilki yer alan Ordu Yeni Haber Gazetesi’ne geçtim. Belki oradaki şiiri öğrencilere de okurum diye.
YABANCI ÂDETLER, YERLİ GÜNLER!
Ulu Câmi’in hemen karşısındaki taksi durağına bağlı çalışan Selçuk Bey bizim Ordu İHL’den talebemiz. Giderken de güzel muhabbetler ettik. Bu, "gün" işlerine de pek alışamadık, biraz batılı gibi ama artık yerlileşti. Kaldı ki hayatımızda, kültürümüzde hep yıldönümlerinde anmalar var. Takvimlerimiz hep yazıyor, falan kişinin ölüm günü, falan olayın vuku bulduğu, falan savaşın yapıldığı gün gibi. Buradan bakarak bu "gün" işleri biraz normalleşiyor da işi bozan abartı. Gerek kutlamalar gerekse masraflar gerekse atfedilen maksadını aşan törensellikler. Bu arada esas hep unutuluyor. Doğum günü yaparken büyüme emarelerinden çok küçülme keyfiyeti yaşanıyor. Olgunlaşmadan çok daha bir savrulma hâlleri yâni. Bir de maddî gücü olmasa da kendini zorlama duruları vs. Neyse, uzun bir konu lâkin sonuçta toplumun önünde durulmuyor.
SELÇUK TAKSİ, SOHBET MAKSİ!
O kısa yolculuğa çok şey sığdırdık sanki. Hattâ, çocuklara ne anlatacağız falan derken, dedim ki, kürsüye çıkıp mikrofonu alınca şöyle biraz otururum. Oraya buraya bakarım. Bir şeyler karıştırırım. Sonra da derim ki; bakınız işte bir yere gelenden, okuyan-yazandan, her şeyden önce dünyaya gelenden bir şeyler beklenir. Kimse boşuna bir yere gelmez. Gelmenin de gitmenin de bir gayesi vardır falan gibi.
Sonra selâma vurgu yaptık, onun evrensel boyutu ve kapsayıcılığına. Selâmın barış olduğuna, rûhunu bilmek ve ihmâl etmemek, vaz geçmemek gerektiğine vurgu yaptık.
ESKİ DEFTERLER, YENİ KİTAPLAR!
Her neyse, konuşma biraz böyle daldan dala gibi oldu. Ama çocuklar güzel dinlediler. Biz güzel anlatamasak ta çocuklar ilgilerinde tavsama göstermediler. Ama unuttum, bundan dolayı onlara teşekkür etmeliydim. Gerçi zilin nasıl çaldığını anlamadık. Vakit te daraldığından telâş oldu herhâlde.
Çanta demiştim ya; içerisinden, ta İmam-Hatip yılları, 70’lere âit not tuttuğum defterleri gösterdim. Sizin de ders defterlerinizden hâriç böyle bir defteriniz olsun. Duyduklarınızı, gördüklerinizi, gözlemlerinizi yazın dedim. Ne işe yarayacak derseniz, en azından size faydalı bir meşgâle olur. Sizi çizginizde tutar. Sizi kendi dünyânızla meşgul eder. Savrulmalardan korur. Zaman zaman bakar geçmişe doğru gezi yaparsınız. Meselâ ben bâzı buradaki notlardan yararlanarak yazılar yazıyorum. İşte, buna benzer şeyler söyleyerek süre doldu; nasıl olduğunu anlayamadan…
ORTA CÂMİ'DEN EBÜLHAYR'A...
Oradan Orta Câmi’ye indik. Önce Kitabevi'ne, Mustafa Bey Kardeşe bir uğradık. Birkaç kitap ayırdık. Öğlenin ardından da yine talebelerimizden, 40’lı yaşlarda bir gencimiz olan Gülyalı'dan Erhan ÖZATA’nın cenâze namazını kıldık. Katılım çoktu. Birçok dost ve arkadaş, tanıdık görme imkânı oldu. Rabbimiz kardeşimize sonsuz rahmetiyle muamele eylesin… Âmin…
İLK TEBRİK AYBASTI'DAN:
Bu gün dolayısıyla çok mesajlar aldık. Hepsine de teşekkür ediyoruz. Yalnız biz burada sâdece ikisinden söz edebileceğiz. Birisi, bu ayın başında yapılan ve Tokat’ın Erbaa ve Niksar ilçelerinden sonra Aybastı ilçemizde devam eden ve bizim bu safhada katıldığımız 'Orta Karadeniz Havzasında Tarih ve Kültür Sempozyumu’nda karşılaştığımız, kendisi şu an orada ilçeye bakan karşı bir köy okulunda öğretmenlik yapan Ordu İmam-Hatip Lisesi’nden öğrencimiz, 1989 mezunu Nuran Özdemir’den. Önce şu metni bir fotoğraf olarak koymuş başa:
-ÖĞRETMENE HİTAP-
Öğretmenim,
İhtiyacım var sana
Tut elimden
Yol göster
Gelecekten kapılar aç bana
Kaybolmak istemiyorum
Kalabalıklar arasında
Fark et
Gör beni
Okşa saçlarımı ara sıra
Açığa çıkar becerilerimi…
İhtiyacım var sana öğretmenim
Hamalı olmak istemiyorum bilgilerin
Öğrenmek istiyorum A’dan Z’ye
Anlamı nedir harflerin
Düşünmeyi öğret bana
Bakmayı görmeyi…
Katkıda bulunayım ben de
İnsanlığın ortak medeniyetine…
F. KARAGÖZ
"Tüm öğretmenlerimin öğretmen olan tüm meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum. Bu vesileyle, Sevgili Fevzi Hocamın bir şiirini de paylaşmak istedim."
Nuran ÖZDEMİR
Biz de Fevzi KARAGÖZ Bey Müdürümüze bu vesileyle saygılarımızı, sıhhat-âfiyetler üzere bereketli ömür dileklerimizi iletiyoruz.
FEŞELDİK AMA SAYGILIYDIK!
Diğer isim de Salih BURKAÇ. Mesajı şöyle: “Bir harf öğretenin kölesi olurum diyen nesiller olarak tüm öğretmenlerimizin gününü kutlarım.” Dedikten sonra, ilkten sona tüm öğretmenlerinin adını sıralamış erinmeden, sonunu da şöyle bağlamış:
“ismini hatırlayamadığımdan özür dilerim, emeği geçenlerden Allah razı olsun, ölmüşlere rahmet, yaşayanlara selam olsun. Rabbim iki cihanda güldürsün sizleri.”
Sonunu da şu espriyle bağlamış ki, ben onu bugün öğrencilere yaptığım konuşmada da zikrettim. Yaramazlık olur ama bunu saygısızlığa vardırmamak, haddi aşmamak var falan dedik.
(FEŞELDİK AMA SAYGILIYDIK; HAKLARINIZI HELAL EDİN)
Sâlih Kardeş ne güzel bağlamış değil mi sözü? Allâh CC râzı olsun. Kendisi eski Hastâne Sapağı’nda, Yeni Mahalle Eczânesi’nin karşısındaki Cennet Köşesi’nde telefon tâmirâtı gibi işler yanında, az daha aşağıda, sağ taraftaki büro üzerinden de emlâk işleri yapıyor. Mâşâllâh, çalışkan, samimi, ilgili, cömert bir arkadaş. Elinden gelse o köşenin önünden her geçene en azından çay ısmarlamak, iki muhabbetini almak, insanlarla ünsiyet kurmak ister. Ünsiyetli insandır yâni. Allâh CC selâmet versin…
“BEN MUALLİM OLARAK GÖNDERİLDİM”
Sözü daha fazla uzatmadan biz de Nuran Hanım ve Sâlih BURKAÇ Bey başta olmak üzere tüm talebelerimizi sevgiyle anıyor, güzel günlerde buluşmak, böyle güzel muhabbetler edebilmek dileğiyle Yüce Mevlâ’dan, O’nun, talebe mesâbesinde ümmetleri olarak bizleri “BEN MUALLİM OLARAK GÖNDERİLDİM” buyuran Efendimiz (SAV) in komşuluğunda buluşturması niyazıyla cümleye sevgiler-saygılar wes’selâm…