Hastalığın ilk defa 1817 yılında, İngiliz hekim James Parkinson tarafından “titrek felç” adıyla tanımlandığını söyleyen Uzman Dr. Didem Erol, “Hastalık beyin sapında bulunan substansiya nigra bölgesinde dopamin salgılayan hücrelerin hasar görmesi veya azalmasıyla ortaya çıkar” dedi.
Parkinson’un klinik olarak tanı koyulan bir hastalık olduğunu söyleyen Dr. Didem Erol, “Parkinson klinik olarak tanı koyulan bir hastalık olup temel klinik belirtilen istirahat tremoru, bradikinezi radite ve postural refleks bozukluğudur Parkinson hastalığı 40-75 yaşlar arasında, sıklıkla da 60 yaşın üzerinde başlar. Prevalans çalışmalar 65 yaş üstündeki nüfusun yaklaşık %1’inin Parkinson Hastalığına yakalandığın göstermektedir. Bu oran 80 yaşlardan sonra yüzde 2,3’e çıkmakta. Günümüzde dünya da 10 milyon, Türkiye’de 150 bin kadar Parkinson Hastası olduğu düşünülmektedir” diye konuştu.
GENÇ YAŞLARDA DA GÖRÜLEBİLİR
Hastalığın hangi yaş aralığında, ne oranda olduğuna değinen Dr. Erol, “Tüm Parkinson hastalarının 5-10’unda hastalık başlangıç yaşı 20-40 yaşlar arasında, genç yaş grubundaki hastalarda genetik nedenler incelenmelidir. Parkinson hastalığı erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülmektedir. Ailede bir ebeveyn veya kardeşte Parkinson hastalığı varsa, hastalık gelişme riskini yaklaşık iki kat arttırmaktadır” ifadelerinde bulundu.
Nöroloji Kliniği Uzman Dr. Didem Erol, Parkinson hastalığının belirtileri hakkında şu ifadelere değindi; “Parkinson hastalarının büyük çoğunluğunda sıklıkla ilk belirti ellerde titreme, kaslarda sertleşme, hareketlerde yavaşlama, duruş ve denge bozukluklarındandır. Hastalık nadir olarak ayak tremoruyla da başlayabilir. Yüzde donuk dade bazı hastalarda ilk belirtiyi oluşturabilmektedir. Hastaların büyük bir kısmında belirtiler tek bir beden yarısında ortaya çıkmakta ve zamanla karşı beden yarısında da kendini göstermektedir. Bunların dışında koku almada azalma, kabızlık, pozisyon değişikliği ile kan basıncının düşmesi, depresyon, anksiyete uyku bölünmeleri, huzursuz bacak sendromu gibi motor dışı belirtiler de görülebilmektedir. Hastalığın şiddet ve ilerleme hızı hastadan hastaya değişkenlik göstermektedir.”
AİLEYE DÜŞEN SORUMLULUK
Hasta kişinin ailesine ve yakınlarına bu süreçte önemli rol düştüğünü söyleyen Dr. Erol, “Parkinson hastalığı uzun süreli, yavaş ilerleyici bir hastalık olması sebebiyle tedavide hastanın ve ailenin hâkim olması ile uzun süreli iş birliği yapması tedavi başarısında çok önemlidir. Parkinson hastalığında şikayetlere yönelik çeşitli ilaç tedavileri uygulanmaktadır. Kullanılan ilaçlar, belirtilerin şiddetini azaltmak ve hastanın yaşam kalitesini artırmaya yöneliktir. Bunun yanında orta evre seçilmiş hastalarda cerrahi tedavi yapılabilmektedir. Hasta tanı aldığı andan itibaren hareket ve egzersiz programlarına başlamalıdır. Egzersizlerde tüm vücudu çalıştıran tempolu yürüme, yüzme, aerobik gibi sporlar genel anlamda tercih edilebilir. Ancak hastalık derledikçe ve özellikle denge bozukluğu, donma, gövdede öne doğru eğilme gibi hareket problemler tabloya eklendikçe programlı ve daha profesyonel destek gerektiren egzersizler ilaç kadar önem kazanmaktadır. Hastalığın teşhisi ne kadar erken koyulursa, tedaviye ne kadar erken başlanırsa hastalığın ilerlemesini de o ölçüde yavaşlatmış olur” açıklamalarında bulundu. Haber: Tülin VAYNİ