Bir felaket yaşanıyor. Deprem, yangın, ihmal...
Haber hızla yayılıyor, herkes birkaç saat içinde öğreniyor. Sosyal medyada paylaşımlar başlıyor. Suçlu arıyoruz.
Kim yaptı?
Kim izin verdi?
Bu ihmali kim göz ardı etti?
Öfke dolup taşıyor, yorumlar yapılıyor, adalet çağrıları yükseliyor.
Ama sonra?
Bir gün, belki iki gün geçiyor. Ne suçlu arayan kalıyor, ne olayı hatırlayan. İsimler siliniyor, olaylar unutuluyor. Çünkü başka bir gündem çıkıyor.
Yangın, cinayet, deprem... Liste sonsuz, biz ise hızla geçiyoruz. Her şeyi tüketiyoruz…
Haberleri, olayları, vicdanımızı.
Kartalkaya’daki yangını hatırlayın. İnsanlar içeride can pazarı yaşarken, başka otel müşterileri kayak yapmaya devam etti. Düşün, aynı yerde bir grup insan hayatta kalmaya çalışıyor, diğerleri ise pistte keyif sürüyor.
Ne ara bu kadar duyarsız olduk?
O an, kayak yapan insanlar için başka bir evrendi belki de.
Ve bizim toplum olarak bu hale gelmemiz, hızın bizi nasıl dönüştürdüğünün en net göstergesi.
Halil Cibran ne güzel söylemiş: "Kaplumbağalar yollar hakkında tavşanlardan çok daha fazla şey anlatabilirler." Çünkü kaplumbağa gibi yavaş olan, olan biteni görür, anlamaya çalışır. Tavşan gibi hızla ilerleyen ise hiçbir şeyin farkına varamaz, sadece bir sonraki hedefe koşar. Biz, ne yazık ki tavşana dönüştük. Her şeyi hızla tüketiyor, anlamadan, sorgulamadan ilerliyoruz.
Eskiden bir deprem ya da bir yangın yaşandığında aylarca konuşurduk. İhmalin üzerine giderdik. Kim suçluysa, o ortaya çıkana kadar konuyu bırakmazdık.
Şimdi mi?
Birkaç paylaşım yapıyoruz, yorumlarda öfke kusuyoruz ve birkaç gün sonra her şey unutuluyor. Çünkü hız, bize bunu öğretti;
Düşünme, hissetme, derinleşme. Sadece geç ve yeni bir şey bul.
Global dünya, hızla bilgiye erişim sağlasa da, bedelini de alıyor maalesef…
Hızla her şeye ulaşırken, insanlıktan ve empati duygusundan uzaklaşıyoruz. O kadar hızlı tüketiyoruz ki, acılara, kayıplara, insanlara dair her şey sadece birer haber başlığına dönüşüyor. Globalleşen dünya, bize her şeyin anında ulaşmasını sağlarken, insani duygularımızı yavaşça alıyor. Çünkü bir şeyin hızla gelip geçmesi, onu ne kadar derinden hissettiğimizle orantılı değil.
Ne zaman durup derinlemesine düşünmeye başlayacağız?
Kaplumbağa gibi olmaya çalışmalıyız. Yavaşlamalıyız. Bir olayın üzerine derinlemesine düşünmeli, sorgulamalı, hissetmeliyiz.
Çünkü hızla unutmak, insanlığımızı da beraberinde götürüyor.
Eğer bir gün her şeyi unutursak, geriye ne kalır?