NASIL ŞEHİR, NİCE İNSAN?

Abone Ol

Elbette ki, kısaca cevaplamak gerekirse; GÜZEL ŞEHİR, İNCE İNSAN diyebiliriz rahatlıkla… Olması gereken de bu. Nitekim, öteden beri buna dâir yazılar yazmaya çalışıyoruz sıklıkla. Bu defâ da yine böyle bir yazı hazırlıyorken, önümüze facebook’ta aşağıdaki iktibas düştü. Bizim son günlerde, Güzel Ordu’muz için düşünülüp plânlanan Millet Bahçesi’ne câmi merkezli bir irfânî külliye kondurulması ve böylece şehrin kâlbi niteliğinde bir kültürel muhit oluşturulması bağlamında daha bir üzerinde durduğumuz câmi meselesine girizgâh niteliği de arz ettiği için bunu size arzetmeyi bir görev bildik. Okuyunca siz de beğeneceksiniz.

Biz işte böyle bir milletiz. İnsâniyet adına her şey bizde ama farkında değiliz. Lâkin artık bunları öğrenme ve de hatırlama zamânı geldi. Ülkenin başına gelenler de bu hatırlayış emarelerinden dolayı zâten. Aman uyanmayın, aman hatırlamayın diye devamlı kafamıza vurup -dikkatimizi toplamaya başladığımız noktada- tekrardan dağıtmaya çalışıyorlar. Olan aynen de bu. Her neyse sözü uzatmayalım; sadede gelelim, saâdete erelim inşâllâh:

*OSMANLI'DA HAYRAN OLACAĞINIZ 11 İNCELİK*

 1- *Osmanlı'da şehirler kurulurken:*

÷"Nasıl‘ki bir suya taş attığınızda halkalar merkezden başlayarak dalga dalga dağılır."

*Şehri kurarken de ilk önce bir Camii-Mescit yapılır.*

÷ Daha sonra etrafına halka halka evler ve işyerleri yapılırdı.

÷ Medreseler inşâ edilirkende aynı yaklaşım sergilenirdi.

 2- *Eğer bir evin camında sarı çiçek varsa, benim evimde hasta var.*

÷ Buradan geçerken yüksek sesle bağırmayın demekti.

*Eğer bir evin camında kırmızı çiçek varsa,*

÷ Bu evde evlilik çağına gelmiş genç kız vardır.

÷ Buradan geçerken, konuşmalarınıza dikkat edin;

÷ Ölçülü konuşun manasına geliyordu.

 3- *Burası bir imtihan dünyası ve hayat geçiçiydi.*

÷ Fani dünyada yüzyıllar boyu bu evlere sahip olunamazdı.

*Onun için evlerin duvarlarına;*

÷ ”YA MALİK'ÜL MÜLK” yazarlardı.

÷ ”Ey ALLAH’ım bütün mülk senindir, bizse emanetcin.”

÷ Manasına gelmekteydi.

*Aynı manâyı Kabir Taşlarına işlemişlerdi.*

*En üste "Besmele ve Ya Baqî" yazdırılır;*

÷ Bu ise geride kalanlara;

÷ "BAKî OLANIN YALNIZ ALLAH" olduğunu,

÷ "ZAT'INDAN GAYRI HER ŞEYİNSE FANÎ" olduğunu ihtar ederdi.

 4- *Kapı tokmağında;* ”YÂ FETTAH ” yazılıydı.*

÷ Bu bütün kapıları açan, sıkıntıları ve dertleri gideren manasına gelmekteydi.

*Şimdi ise birçok işyerlerinde kapılarda, *”İTİNİZ”* yazıyor.

÷ Bu da medeniyetimizin geldiği son noktayı gösteriyor.

 5- *İnsanlar edeplerindeki incelikten dolayı ”ışığı yak” demezlerdi.*

÷ Çünkü yakmak menfi bir kelime olduğu için onun yerine *”ışığı uyandır”* denilirdi.

*Gece yatacakları vakit ise;*

*”Işığı-mumu söndür” demezlerdi.*

÷ Çünkü söndürmek menfi olduğu için,

*”Işığı dinlendir”* denilirdi.

 6- *Alemlere rahmet Peygamber-i Zî Şân'ımız 63 yaşında Dâr-ı Bekâ'ya irtihal etdikleri için;*

÷ Yaşını soran birine, ÷ Şayet bu yaşı aşdı ise, Rasulullah'a hürmeten; *"Biz haddi aşanlardanız"* derdi.

 7- *Eve misafir geldiği zaman,*

*Misafirlerin ayakkabılarının burunlarını dışarıya dönük değil‘de içeriye dönük yaparlardı.*

÷ Bunun manası ise, ”Biz sizin misafirliğinizden memnun kaldık,Evimizi tekrardan şereflendirmenizi bekleriz” idi.

 8- *Misafire kahvenin yanında su ikram ederlerdi.*

÷ Eğer misafir aç ise;

÷ İlk önce suyu,

÷ Tok ise kahveyi alırdı.

÷ Eğer suyu almışsa ev sahibi hemen misafiri utandırmayacak bir şekilde mütevazi bir sofra hazırlardı.

÷ Misafirin karnını doyururdu.

 9- *Kapı tokmakları aslan başlı ve çiçek motifli içiçe iki tokmaktan oluşurdu.*

÷ Aslan başlı kalın ses,

÷ Çiçek motifli ise ince ses çıkarırdı.

*Böylece eve kimin geldiği anlaşılır,*

÷ Kapıyı tok sesle vuran misafir erkek olduğu için; Kapıyı evdeki erkek açar,

÷ Tiz sesle vuran bayan olduğu içinse; Kapıyı evdeki bayan açardı.

 10- *Abdest almak isteyen birisi, "ABDESTİMİ TAZELEYECEĞİM" derdi.*

÷ Bununla aslında her zaman abdestli olmanın güzelliğini ve;

÷ Ne zaman geleceği belli olmayan ECELe hazırlıklı olmayı telkin ederdi.

 11- *Evde kimse ayakta yemek yemezdi.*

*Çocuklar bile.* Önce eller yıkanır, Sofraya hep birlikte oturulurdu."*

÷ Evin en büyüğü yemeğe başlamadan kimse başlamazdı. Evin en büyüğü yemeğe başlarken, Herkesin hatırlaması için, duyulacak kadar sesle besmele çekerdi.

*Sofradan kalkerken;*

÷ ”Hayırların fethi, Şerlerin def'i" ve Yüce YARADAN'a şükür" için;

÷ *Yemek duası okunur, Fatiha Suresi ile amin denirdi.*

 Rabb-i Rahîm'imiz Bütün Ecdadımıza Ganî Gani Rahmet Eylesin... Amîn.

Biz de bu duâya gönülden âmin, âmin, âmin diyor, metnin hem yazarına hem de bize ulaştıran Halis ÖZDEMİR’e teşekkürlerle berâber, bizleri böyle incelikli bir ecdada sâhip kıldığı için Rabbimize hamd ediyor, onlara lâyık torunlar kılması niyazıyla da cümleye sevgiler, saygılar sunuyoruz wes’selâm…