İNFAK ETMEK, MESULİYET, EMANETE RİAYET, KAMU VE KUL HAKKI…

Abone Ol

Allah’ın rızasını kazanmak için; imkanlar musibetin de Allah’ımızasınız kazanmak için elinde ki imkânları muhtaçlara vermektir. (Bir kudsi hadiste) Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Ey âdem oğlu! İnfak et ki, bende sana infak edeyim. (Müslim, “Zekat”, 11)

Peygamberimiz (a.s.) “yarım hurma ile de olsa cehennem ateşinden korununuz” buyurarak; Müslümanları yardımlaşmaya zekât ve sadakalarını vermeye teşvik etmektedir.

Hayır yapılırken, zekât ve sadakaları verirken burada çok dikkat etmemiz gerekiyor şöyleki! sahibi olduğumuz elimizdeki kıymetli ve değerli şeylerden ne varsa onu sanki ihtiyaç sahibinden menfaat bekleyerek adeta gözüne sokarcasına değil de Daha nazik ve kibar olaraktan gösterişten uzak, rencide etmeden başa kakmadan vermeniz gerektiğini Kur’an’ı Kerim bizlere öğütlüyor.

Bazı kendilerini uyanık sana kendini bilmez hokkabaz ve şarlatan kişiler, bir kuruş dahi harcamadan başkalarının yapmış olduğu yardım tırlarının veya konvoyların önlerinde veya deprem bölgelerinde yardım dağıtma resimler çekinerek görgüsüzce desinler diye yaptıkları hareketler hoş ve kabul edilemez

Tabii ki buradaki insanlara yapılması gereken sadece para pulda değil bedeni yardımın olması elbette ki gerekir ama bu şekil hal hareketler doğru değildir. Peygamberimiz sav efendimiz şöyle buyururlar “Gösterişten uzak sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Al-i İmran, 3/92)

İnsanların sevmediği, kendisi için kıymetli olmayan, bir değer ifade etmeyen başka bir ifadeyle çöpe atacağı herhangi bir şeyi başkasına vererek infak etmesi, Allah'ın katında bir kıymet ifade etmez. Bu göz boyamaktan başka bir şey değildir. Kişinin kendisinin kabul görmeyeceği nefsine ağır geleceği mesela depremzedelere kendi giymiş olduğu eski elbisesini göndermeleri veya bozulmuş veya tarihi geçmiş gıda maddeleri konserve yemek türleri gibi şeyler maalesef gönderenler oldu bu asla kabul edilemez bir Müslümana yakışmaz. Bizler bir Müslüman olarak yemeyeceğiniz çöpe atacağınız eşya veya gıda gibi şeyleri din kardeşine veya depremzedelere veriyorsanız, bunun Allah katında hiçbir değeri yoktur, eğer ki bir şeyi infak edecekseniz, verecekseniz, Sevdiğiniz şeylerden infak edeceksiniz. Bununda en güzeli yolu nakdi yardım olarak verilen para olmalıdır, Kişi ne isterse ve her neye ihtiyaç duyarsa onu alır bunun dışında vereceğiniz şeyler sevdiğiniz bir yemek, bir meyve ve karşınızdakinin kıymet verdiği bir şeyi verince ebrar olursunuz. O zaman Allahû Tealâ onu birr'e kabul eder.

Birr, dendiğinde sadece zekât vermek değildir, Sahip olduğunuz maldan paradan Allah rızası gözetilerek hastalara, yolda kalmış olan yolculara, çalışamaz durumda olan ihtiyarlara, yetimlere, esirlere, kölelere, ihtiyaç sahiplerine, afat ve depremzedelere bir Müslüman olarak vermekle mükellefiz.

Cenabı Hak Kur’an’ı Kerimin bakara Suresinin 177. ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir.

Üzerinde durulması gereken bir konuda kamu hakkıdır çok önemli bir yere sahiptir: Özel mülkiyet dışındaki bütün gayr-ı menkuller, hazinedeki paralar adı ne okursa olsun bütün birikimler Devlet adına ne varsa bu ormanlardan elde edilenlerden olabilir, devlet dairelerindeki kağıtlara, parklardaki banklara kadar – kamu malıdır. Bunlar o devletin içinde bulunan her o toplumda yaşayan her bir ferdin hizmetine sunulmuş emanetlerdir. Onlar üzerinde bütün insanların hakkı bulunduğu düşünülerek amacı dışında kullanılması, topluma ait olanı bireysel olarak kendi ihtiyacına kullanması, İhtiyaç sahibi varken hak sahibi yerine başkalarının hizmetine sunmaları, kamu malını israf edilmesi çok büyük günahlardandır. Hele günümüzde en önemlisi deprem bölgelerinde inşa edilecek evlerde kullanması gereken çok büyük bir öneme sahip olan orman ürünlerine çalarak kendi şahsi işlerinde kullanmak büyük bir günahtır. Deprem bölgelerindeki afetzedelerin canlarını kaybetmiş veya mallarına sahip çıkamayan insanların apartmanına girerek eşyalarını çalmak her türlü talan yapmak dinimizce çok büyük günahtır. Ne yazık ki bölgeden gelen hırsızlık ve talan haberlere şahit olmaktayız. Bir de depremi bahane ederek bazı kurum ve kişilerin depremzede adı altında bağış topladıklarına şahit oluyoruz. Sanki devlet yokmuşçasına yardımı bizler daha iyi yapıyoruz diyerek insanları kandırmak suretiyle bağış topluluklarına bu paraları cukkalarına indirdiklerine daha önce de şahit olmuştuk, bugün de şahit olmaktayız. Bunlar   bazen bir örgüt çalışması bazen de milletini devletine karşı ayaklandırmak için bulanık suda balık avlamak gibi depremi ranta çeviren kişilerdir. Eğer ki bir kişide Allah korkusu yoksa, her türlü yola başvurarak buradan rant çıkarmak suretiyle helal ve haram demeden nafakalanacaktır. Yüce Allah kuranı Kerim’de şöyle buyurmaktadır. “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile haram yollardan yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara, 2/188) Bir kamu malında tüü bitmemiş yetim hakkı vardır aynı zamanda gelecek nesillerin de hakkı vardır. İnsanların emanetlerini duygu sömürüsü ya insanları kandırarak topladıkları yardımları emanet sahiplerine iletmediğiniz müddetçe hırsızlık yapmış oluruz yani haramdır Hz. Ömer şöyle dedi: Hayber Gazvesi günü idi. Peygamber’in (s.a.s.) asha- bından bir grup geldi ve “Falan kimse şehittir, filan kimse şehittir.” dediler. Sonra bir adamın yanından geçtiler, “Falanca da şehittir.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.): “Hayır! Ben onu, ganimetten çaldığı bir hırka -veya bir aba- içinde cehennemde gördüm.” buyurdu. (Müslim, “İman”, 182) Allah muhafaza üç günlük dünya için bunlar değmez böylesi kötü niyet ilçesinde olanlara müsaade etmeyelim kötü niyetli da olmayalım.

Eğer örnek bir insan olmamız gerekiyorsa, Elimizden geldiği müddetçe her zaman Kur’an ve sünnet rehberimiz Hz. Peygamber (s.a.s.)’in en belirgin özelliği güvenilir olması idi. Ona güvenilen kişi anlamında “el-Emin” lakabı verilmiş, Mekke halkının büyük çoğunluğu onun peygamberliğini kabul etmemelerine rağmen en değerli varlıklarını ona ema- net etmişlerdi. Zira o asla emanete hıyanet etmezdi. Kendisini öldürmeye kalkıştıkları zamanda bile, emanetleri sahiplerine teslim etmek üzere Hz. Ali’yi görevlendirmiş ve emanetlerin yerlerine ulaşmasını sağlamıştır.

Rasulüllah Efendimiz emanete ihanet etmenin münafıklık alameti olduğunu bildirmiş, “(İyi) Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir” (Buhâri, “Şehadet”, 28; “İman”, 4, 5), buyurarak hiç kimseye zarar vermememiz gerektiğini haber vermiştir.

Diğer bir hadislerinde benim ümmetim bir vücudun organları gibidir biri rahatsız olursa hepsini o vücut duyar buyurarak bugün hep beraber kardeş olma birlik olma tefrikadan uzak durma yardımlaşma dayanışma içinde olmalıyız onlar afet ve depremle depremzede oldular mallarıyla canlarıyla imtihan oldular. Bizlerde bugün infak etmede, mesuliyet içinde olmada emanete, riayet etmede, kamu ve kul hakkından imtihan içinde olduğumuzu asla unutmamalıyız ve unutmayalım. Hepinize saygılar sevgiler hürmetler sunuyorum selam ve muhabbetlerimle.