HİKÂYE DEYİP GEÇME; BU HİKÂYE SEÇME: "SULTÂN ARABACI ile FERİŞTÂHIN KIZI!..."

Abone Ol

Çok hoş bir yazı. Çocukluğumuzdaki Anadolu'dan bir kesit olmalı. O zamanlar bizim hayâtlarımız da benzer keyfiyet ve tatlardaydı. Belki bugün de yer yer yaşanıyordur benzerleri, kirliliklerin henüz sirâyet edemediği kimi mûtenâ ve müstesnâ yerlerde. 

GEÇMİŞTEN SES, ÇAĞA NEFES
Her neyse, bugün size arz edeceğimiz bu hikâyeyi Mehmet BOZKURT Bey arkadaşımız paylaşmış. İyiki de paylaşmış. İnsan böyle güzellikleri duyunca içi açılıyor, ümitleri depreşiyor. 
Nitekim, bu, yaşanmış olduğuna ve kıyılarda-köşelerde yaşanıyor ve de Anadolu insanının genel hayât karakterini yansıttığına inandığımız hikâyeyi okuduk nefes aldık, geçmişten ses aldık.

DÜNKÜ ANADOLU, BUGÜNKÜ DÜNYÂ
Kısacası böyle acımasız, güvensiz, sevgisiz ve karmaşık bir çağın içindeyken böyle sıcak, hoş, insâniyetli yaşanmışlıkların, geçmişte de olsa varlığından haz duyduk, tad aldık, imrendik; acâbâ hâlâ böyle hikâyeler  var mıdır diye kendi çapımızda sorgu-suâl eksenli âlemlere daldık. 

DOSTLAR GÖRELİM NE DERLER!
En son; bakalım dostlar ne der, ne buyururlar, nasıl yorumlarlar acabâ? En iyisi onlara da bunları hatırlatıp bir değerlendirme, en azından bir istifâde veyâ nostalji imkânı sağlamak dedik. Bilmeyiz iyi mi ettik? Takdir sizin; işte buyrun:

YEDİ İKLİM SULTÂNI ile PERİ PÂDİŞÂHININ KIZI
"Geçen Erzincan'dayım. Merkeze bağlı köylerinden birine gittik. Sevdiğim bir gencin nişanına çağırmışlar. Bahçede oturuyoruz. Kenarda mütevâzı bir kulübe. Tek katlı kerpiç, kapı doğrama eğilmiş bükülmüş... Kapıda iki ihtiyar göründü. Adam, basamaktan rahat insin diye kadıncağızın elini tuttu. Bu ne zarâfet ya, hanımın eli beyinin avucunda, kocası bileğinden destek oluyor ona.  Kadın nasıl muhabbetle bakıyor, hayran hayran... Ağzımdan kaçtı; nişanlanacak olan sen misin yoksa bunlar mı? Güldü... 

DURUYORLAR FAZLA, ZÂTEN ÖYLELER
- Amca onlar benim dedemle ninemdir, kaç yıllık evli olduklarını bilmiyorum ama babam 55 yaşında, artık hesapla. 
-Yok sevdalı gibi duruyorlar da... 
-Duruyorlar fazla oldu, zaten sevdalıdırlar. Biz Kerem'le Aslı deriz onlara... 
 Nine kadınların yanına gitti, dede yaklaştı "HOŞ GELDİNİZ" dedi. Sanırım yetmiş beşinde olmalı, ama dinç görünüyor. Hatırını sorduk, nasılsın, iyi görünüyorsun maşallah! 
- Şükürler olsun. Allah bugünümüzü aratmaya. 

NE EMEKLİ, NE BAĞ-KUR, NE SİGORTA!
- Emeklisi misin? 
- Yooo değilim. 
- Bağ Kur, sigorta filan... 
- Bilmem, yazılmadık ki zamanında... 
- Ya tarla tapan? 
- Üç beş evlek bir şey var ama öyle uğraştıracak kadar sayılmaz. 
- Eee neyle geçiniyorsunuz peki? 

TEKERLEK DÖNÜYOR, ÇOK ŞÜKÜR!
Köşede yatan at arabasını gösterdi, "tekerlek dönüyor be, Rabbim umduğumuzdan fazlasını veriyor." 
- Köyde ne iş olur ki at arabasına? 
- Köyden pek iş çıkmaz, ben her sabah erkenden kalkarım. Namazımı kıldım mı atı bağlarım, doooğru Erzincan'a... 
- Az değil bayağı da mesafe var. 
 - O kadar değil, üç çeyrek sürer ancak. Nereden biliyom, üç yüz salevat, beş yüz kelime-i tevhid çekemeden yol bitiyor zira. 
- Sonra? 

CAM ÖNÜNDE YERİM HAZIRDIR
- Buğday meydanına varırım, otururum çorbacıya. Cam önünde yerim hazırdır. Ezogelinimi söylerim, kaşıklarım sıcak sıcak. Biraz da biber serpersin oh, ekmekler de çıtır, keyfe bak. Yönümü yola karşı tutarım, ola ki bir tanıdık geçer, çağırırım gel bi çorba iç, için ısına. Bazıları sırtını döner cama, ama nekesliklerinden değil, bilirim vakitleri dar, şehir insanı değil mi? Koş oraya, koş buraya...
 -Eee? 

TELDOLABI, SOMYA, KUM, KÖMÜR; HER NE OLURSA
- Derken ufaktan ufaktan çağırmaya başlarlar, kimine bir çeki odun götürürüz, kiminin istasyona yükü çıkar. Teldolabı, koltuk takımı, somya, termosifon, kum, çimento, tuğla artık ne olursa... Beş on pangınotumuz olur akşama kadar. Atın yemini almışsın o da caba. 

KÜHEYLANIM KOŞ; BEKLEYENİMİZ VAR!
Gidersin bakkala göğsünü gere gere gürlersin 
"-Aslanım; iki paket Nuhun Ankara makarnası vir amcana. Bir kutu da salça. En iyisinden ama!" Yem torbasının üstüne oturursun, haydi küheylanım, koş bekleyenimiz var. 

KAPI ÇALDIĞIMI HİÇ HATIRLAMAM!
Hanımın dersleri vardır, sabahtan okur öğlene kadar. Biraz kayluleye yatar. Sonra beni karşılamak için hazırlanır. İnanır mısın bugüne kadar kapı çaldığımı hiç hatırlamam, araba bahçeye girdi mi sahanlığa çıkmıştır çoktan. Bakarsın soba yanmış, güğüm ıslıklanmakta... Hayvanla uğraşınca insanın üstü biraz... Nasıl söylesem kokar, girer yıkanırım. Banyodan çıktığımda çay demlenmiştir, tenceremizde sıcak aşımız hazırdır. Yanında da, çörektir, çökelektir, kete börektir, artık ne olursa... 
- Afiyet olsun 

BEY ŞÜKÜR ETMESİN DE NE YAPSIN?! 
- Baş başa yeriz, çayınan azıcık muhabbet ederiz... Düşünebiliyon mu beg sabah kalkmış, Erzincan'a varmış. Beg çorbasını içmiş bir Müslüman'a da ısmarlamış. Beg yükünü ney taşımış, atının yemini almış. Beg erzakını tedariklemiş, evine varmış... Beg şükür etmesin de n'apsın? 
- Yaa şikayet edenler duysunlar. 

YİNE ERZİNCAN, YİNE ÇORBACI ve YİNE KAPI
- Vakitli yatacaksın ki yarın elin ayağın tuta... Ertesi gün yine atı bağlarsın, yine Erzincan, yine çorbacı, yine bi harçlık yaparsın. Akşam girersin bakkala ver oradan baldo pirinç ver, oradan nohut mercimek. Hatta tahin, pekmez, cevizli helva... Gelirim hanım yine kapıda... 

EV SARAY, OTURANLAR HÂNEDAN
Kadına baksan sanırsın efendisi 7 iklime sultan. Adama baksan sanırsın, hanımı peri padişahının kızı filan."
[Yalçın ÇELEBİ Bey'den İktibas edilmiştir...]

HERKESTE GIPTA, ARAMA TIPTA!
Bizim gibi diğer okuyanlar da iç geçirerek gıptayla değerlendirmişler yazıyı. Bakalım sizlerin de yorumları olacak mı? 

NE BEREKETLİ GÜNLERDİ
Erhan TOKLU: At arabacılar hep aynı mı imiş? Rahmetli dedem de Erzincan'da 20 küsür sene at arabacılık yaptı. Hikayedeki anlatılan güzellikleri doyasıya yaşamış birisi olarak kendimi hep şanslı hissederim. Ne bereketli günlerdi... eve karpuz alındığı zaman en az 5-6 tane alırdı. Cimin üzümünü  kasayla, şeker çuvalla tursili bile içinde bir düzine olan büyük kolilerle alırdı. Dedem vefat edeli 22 sene oldu istisnasız her gün fatihamı okur ruhuna hediye ederim...

İKİ GÖNÜL BİR OLUNCA
Ârif BAŞ: Rabbim! Sağlık Afiyet versin. Şu Hayatın Güzelliğine bakarmısınız! Şu Mutluluğa ve Sadakata bakarmısınız! Rabbim Muhabetlerini ve Mutluluklarını Daimveylesin. Çok güzel bir Hayat. Bizde Bir Söz var ya! İki Gönül bir olunca! Samanlık Seyran olur.

İÇİM ISINDI; NE GÜZEL HAYATLAR
Türkan Bekgöz ÜNSAL: Çok değerli bir paylaşım teşekkür ederim içim ısındı ne güzel yaşanmışlıklar var 

ÖRF, ÂDET, AHLÂK; MERHAMET MUTLAK
Caner YOLCU: Allah herkese böyle hanım nasip etsin mevcut hanımlara akıl izan merhamet versin tabiki bu arada erkeklerde ama türk örf adeti böyle idi saygı sadakatten oluşurdu aile yapısı kocası gelmeden yatmazdı hanım ı çilekeş  emektardı aileler içimize fitne tohumları saçılmadan evel batı özentisi gelmeden evvel

53 YIL OLDU; HÂLÂ ÖYLEYİZ
Yücel Karaman KUTUN: Biz de hatunla 76 yi bulduk evlilkte 53 u Hala liseli aşıklar gibi mi el ele gezeriz şükür Rabbimin verdiği sahlığa.
HUZÛRUN ANAHTARI; TEVÂZU
Tâlip AKARÇEŞME: kısa yol , 'tevazu'' huzurun anahtarı!...

SEVGİ-SAYGI, AZA KANAAT, KADR-İ KIYMET
Rezzan ÜNLÜDOĞAN: Sevgi, saygı, aza kanaat, kadir kıymet bilmek, tüm yaşamın, mutluluğun anahtarı, ne mutlu
SABAH SABAH İÇİM AÇILDI
Yetiş TÜRKÖZ: Diline gurban... Sabah sabah içim açıldı...
HÂLİNE ŞÜKREDENLER GİTTİ!
Ârif EL: Hey gidi günler  bu anlattiklarin en az 35- 40  sene önceki  insanlardı. İnsanın insana saygisi vardı at arabası bile artık tarih oldu   böyle haline şükreden insanlar gittiler  Türkiye fırsatçılar ülkesi oldu
NERDEE? ŞİMDİ HERKES BARUT!
Naran KURT: Harika;şimdi nerede herkes barut fıçısi güle oynaya yollarsin akşama surat aşık bağırmaya yer arayan herşeye bi bahane bulan birini bulursun hoş karşılaşan  ne olurki adam kendini proğlamlamış huzursuzluk çıkarmaya...
BÖYLE İNSANLAR KALDI MI?
Zâhide SULTAN: Ne güzel işte kaldi mi öyle insanlar kalmadı
BU TİP ÂİLELERİ ÇOĞALT YÂ RABB
Duran YILMAZ: Rabbim bu tip aileleri çoğalt amin amin amin amin.
GENÇLERİMİZ ÖRNEK ALSIN
Zöhre ÖZER: Gençlerimiz okusa bunu, biz yaşlılar öyle yaşadık...

EVET BÖYLE, SEN DE BİRŞEYLER SÖYLE
Evet, görüyorsunuz. Milletin mayası sağlam. Hepsi de güzelliklere gıptalarda. Yaşayan şükürde, drğilse hasret duyuyor. Aslında bu güzellikler bölük-pörçük te olsa yaşanmıyor değil günümüzde ama gösteri ve görsel boyutu berekete halel getiriyor. Kıskançlıklar huzûru ifsâd ediyor, toplumu fesada boğuyor.

ÂİLE TEMEL, DEVLET ÇATI; GÂYE SONSUZ
Herkes böyle bir âileyi arzuluyor. Ama moda gibi algı ve telakkîler de değişiyor. İnşâllâh, toplumun temeli, devletin yüreği olan âilede müspete doğru değişmeler olur. Bu hem dünyâyı tatlı yaşamanın hem de ukbâda sonsuz saâdete olaşmanın biricik yolu. Rabbimiz cümlemize sevdiklerimizle berâber lûtfeyleyip âhirette de tüm sevdikleriyle Efendimiz SAV in komşuluğunda buluştursun. 

ZÂLİMLERE KAHIR, MAZLUMLARA NUSRET
Bu duygu ve düşüncelerle vedâ ederken, başta Gazze ve Doğu Türkistan olmak üzere tüm mazlumları zâlimlerin tasallutundan kurtarması, bizleri kardeşlerimize yardıma müdrik ve muvaffak kılıp o günleri çabuk gösternesi niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor, ümmeti sağlam âileler ve şuurlu nesillere sâhip kılması arzu ve temennîsiyle cümleye sonsuz mutluluk dilekleri yanında kalbî sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...