TİN’İ (İNCİRİ), DİN İLE SATIN ALANLAR
Malik Bin Dinar birgün pazarda gezerken, arabanın üzerinde gayet güzel dizilmiş incirleri görünce canı çeker, ama parası yoktur. Satıcıdan veresiye ile almayı teklif eder, adam reddeder. O halde ayakkabımı rehin bırakayım, der. Adam bunu da reddedince, orayı terkeder.
Duruma vakıf olan etraftaki insanlar, incir satıcısına gidip: Sen yaptın, bu meşhur alim Malik Bin Dinar’dı, onu nasıl reddettin, dediler. Adam büyük bir hata yaptığını anladı.
Hizmetçisi çocuğu çağırarak: Bu arabayı incirleri ile birlikte Malik Bin Dinar’ın evine götür. Sana Allah’ın huzurunda söz veriyorum, eğer bunu kabul ederse, seni azad edeceğim, dedi.
Hizmetçi, hürriyete kavuşma fırsatını elde etmenin tatlı sevinci ve hülyasıyla Malik Bin Dinar’ın evine geldi, ikramı sundu. Malik Bin Dinar, elini şefkatle çocuğun omuzuna koydu ve: “Ey Oğulcağız! Git efendine deki: Malik Bin Dinar Tin’i (inciri) Din kanalıyla yemez.
Yine ona deki: Malik Bin Dinar, din gününe (kıyamete) kadar Tin (incir) yemeyi nefsine haram kıldı.” Devamla: Paramla incir almak istiyordum, efendin bana satmadı. Sonra kim olduğumu öğrenince dindeki konumum dolayısıyla bana bedava incir teklif ediyor. Hayır Vallahi, Dinimi Tin’e satmam. Nefsimi zelil duruma düşürmemek için de, kıyamete kadar incir yemeyi kendime haram kıldım, der.
Hizmetçi çocuk: Ama efendim, bu işte benim hürriyetim var, inciri kabul ederseniz, hürriyetime kavuşacağım, dedi. Malik Bin Dinar: Oğulcağızım, bunu kabul edersem, bunda da benim köleliğim var, çünkü yaşadığım sürece efendinin kölesi kalırım, dedi.
Yaşadığımız bu zamanda İnciri (menfaati) dini ile elde etmeye çalışan ne çok insan var! Dinlerini basit menfaatler için satan ne çok alim var! Hak sözü dillendirmede lal (dilsiz) kesilen ne alimler var! İdarecilerinin yanlışlarını güzelleştirmeye çalışan, hükümleri bağlamından koparıp dini sulandırmaya çalışan, sözüm ona ne çok allame var!
Nemalandıkları idarecilerin habis tasarruflarını şirin göstermeye çalışan ne dilsizler var! Zalimler karşısında durmaları gerekirken, mazlumların çığlıklarını duymazdan gelen, fetvaları ile Hakkı batıla payanda kılan ne Belamlar var!
Son zamanlarda Haremeyn Diyarında şahit olduğumuz, belki de hayal etmediğimiz, izzet ve şerefi tarumar eden, kutsalları yerlerde çiğneyen çağdaş tağutların yaptıkları karşısında susan ne dilsiz şeytanlar var!
“Allahım! Bizi hidayete erdirdikten sonra, kalplerimizi (Haktan) kaydırma!”
BAZI KUŞLAR HER YEMİ YEMLEMEZ
İslam alimlerinden İmam Süfyan’ı Sevri bir konuda zamanın Halifesi ile ihtilafa düştü. Farklı görüşünde ısrar etti ve geri adım atmadı. Halife, elçisi ile bir kese altın göndererek:
Bu, Halife’den size bir hediyedir, dedi. Süfyan’ı Sevri hazretleri anladı ki bu, Halife’den bir rüşvettir. Şu meşhur cümlesini söyledi: Seni gönderene de ki: “Bazı kuşlar her yemi yemlemez.”
-Yani bu mal yemdir. Yem hayvanlara verilir. Alimler yemlenen hayvanlar değildir. Her şeyden taviz verilir ama, dinin ana prensiplerinden taviz verilmez.
Eğer birileri bizden, Dinimizin değer yargıları konusunda tavizkar davranmamızı istiyorsa, onlara; bu mümkün değil diyebilecek cesaret ve erdeme sahip olmalıyız.
İslami hüviyeti konusunda elastiki davranan, her yöne meyleden kimsenin şahsiyetinden geride ne kalırki! Elbette bu, Mü’minin donuk, geçimsiz, kırıcı, kendisiyle ülfet olunmayan kimsedir, anlamına gelmez. Resulullah (sav) bir Hadislerinde: “Başkaları ile ülfet etmeyen ve kendisiyle ülfet olunmayan kimsede hayır yoktur” diyor. Anlayışlı ve uyumlu olma ile tavizkar olma arasında fark vardır. İnsanlarla geçinir, onlarla ülfet ederiz ama, Dinimizin temel prensiplerinden taviz vermeyiz.
Taviz nifakı getirir, nifak helaki getirir. Rabbim bizi her türlü tavizkar ve helak edici halden muhafaza etsin…