DEĞERLİ DOSTLAR!

Abone Ol

Namaz kılarken her rekâtta okunması vacip ve KUR'ANIN anahtarı olan Fatiha suresi Cenab-ı Hak ile bir sözleşme midir, yoksa ölünün sigortası mıdır?

Önce bakalım Kur'anı açan bu surede Rabbimiz ne buyuruyor:

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla (başlarım)

Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah'ındır. O, Din gününün maliki (sahibi)dir.(Ey Rabbimiz), sadece sana kulluk ve ibadet eder, inayeti ve yardımı da sadece senden isteriz.

Bizi doğru yola ilet. O kendilerine nimet verdiğin mesutların yoluna;ne o gazaba uğrayanların ne de sapkınların kine değil.

Değerli dostlar' Fatiha suresi kısaca üç bölümden oluşur. Birinci bölüm; Allah'ı tanımak. Bu bölümde Allah,adeta şunları söylemektedir: Ey İnsanlar ey akıl sahipleri! Allah benim, her kemal benimdir. Ben Alemlerin Rabbiyim, Ben Rahman ve Rahimim, Ben Malikim din gününün sahibiyim. Dolayısıyla saygı duymayı gerektiren sebeplerin hepsine ben sahibim.

İkinci bölümü sözleşme bölümüdür ki: Akıl sahibi Mü'min bireysel olarak Allah ile bir ahitdeşmede bulunmaktadır. Derki:"iyyakene'budu ve iyyake ne nestein" "Allah'ım! Sana söz veriyorum; senden başka asla kimseye kulluk ve ibadet etmeyeceğim gibi, yardım ve inayeti sadece senden isteyeceğim"

Evet, Fatiha suresine inanarak okuyanlar, sadece Allah'a olan bağlılıklarını sosyal ve hukuki bir mukaveleye dönüştürüyorlar. Artık hayatları boyunca, ölüm gelinceye kadar Allah dışında hiç bir

İlaha yönelmezler, yönelmemeleri gerekir. Fakat görülen odur ki her gün en az 40 defa bu sözleşmesini okuyup duranların pek çoğu sözleşmeye sadık kalmamaktadırlar. Bu sözleşmeyi sadece ağızlarıyla söylemektedirler. Çoğunun hayatlarında bu sözleşme ye bağlı yaşadıklarını görmek oldukça zordur. Sıradan bir insana karşı yapılan bir sözleşmeyi bozanlar toplumda aşağılanıyorsa, Yüce yaratıcıya karşı sözünü tutmayanların hali nice olur acaba! Surenin son bölümünde ise, aklını kullanan bilinçli mü'minler adeta şöyle demektedirler: "Ey Alemlerin Rabbi olan Allah'ım! Biz seninle ahitleştik; ahdimizi yerine getireceğiz. Ama senden şunu istiyoruz: "Bizi doğru yola ilet. O kendilerine nimet verdiğin mesutların yoluna; ne o gazaba uğrayanların ne de sapkınlıkların kine değil,"

Peki düşünelim şimdi! Allah ile yaptığımız sözleşmeye uygun hareket etmediğimiz zaman, yaptığımız bu sohbetin ve duanın bir geçerliliği bir anlamı kalır mı? Şimdi dualarımızın niçin kabul edilmediğini anladınız mı?

Evet Fatiha suresinde her gün tekrarlayıp durduğumuz sözleşmeye sadakat göstermemiz istenirken, bizler bu surenin anlam ve maksadını adeta unutarak "ölü" suresi yaptık. Canlılara akıl sahiplerine seslenen sure,tahrife uğratılarak"ölü ve mezar" süresi oldu.

Fatiha’daki bu taahhüt sadece sözde kaldı. Halbuki bu taahhüt, biz yaşayanlar üzerinde ağır bir yüktü. Bu ağır yükü zamanla görmezlikten geldik, bu yükü üzerimizden atarak ölülerin üzerine bıraktık. Adeta dedik ki: "Ey ölüler! Biz "iyyake na'budu ve iyyakenestein" olan sözleşmemize sadakat gösteremedik;bari siz gösterin" Böyle değilse Allah aşkına Fatiha suresinde ölülerle ilgili ne var? Yoksa "Resulüllah as. Fatihayı ölülere okuduğu için bizde okuyoruz" diyerek yeni hadislermi uyduruyoruz.

Gelin Kur'anı açan bu yüce sureyi Allah ile aramızda bir taahhütname kabul edelim.Bizlere bir sorumluluk yüklediğini fark edelim. Topu taca (ölülere) atmayalım. Sorumluluklarımızı yerine getirelim.

Mehmet akif Ersoy ne güzel söylemiş "İnmemiştir hele Kur'an, bunu böyle bilin; Ne mezarlıkta okunmak için nede muska yapılmak için.

Muhabbetlerimle...Selam ve Dua ile hoşça kalınız. Not: Değerli dostum sevgili abim İsmail Hakkı çelik arşivinden alınmıştır.