BU MİLLET RAHMETLİ MENDERESİ NİYE SEVDİ (1, devamı)

Abone Ol

Değerli dostlar! Rahmetli babamdan dinlediğime göre ikinci cihan harbi yıllarında büyük bir kuraklık yaşanıyor ve 7 yıl yağmur yağmıyor, bu kıtlıktık yıllarında mevcut hükümet bir tedbir almadığı gibi köylü vatandaşı bir takım vergilerle de canından bezdiriyor. Ekmek karneyle veriliyor o da şehirde oturanlar için, köylü vatandaş çarşıya iniyor çarşıdan sadece bulabilirse 1-2 metre basma alabiliyor yiyecek zaten yok fakat olsa da alamıyor çünkü jandarma şehir çıkışlarında yolları kesiyor aramalar yapıyor üzerinde yiyecek maddesi bulunanların ellerinden alınıyor,, çeşitli işkenceler yapılıyor nezarethanelere atılıyor. Köyümüzde Rahmetli Osman Duran isimli bir amcamız vardı, Şimdi onun ağzından dinleyelim: "Ben o yıllarda delikanlılık çağına yeni girmiştim. Bir gün Ünye’ye gittim, karnım acıktı, hiçbir fırından ekmek alamıyorum açlıktan takatim kalmadı cebimde 25 kuruşum var, ekmek 10 kuruş bir fırının önüne gittim cebimdeki 25 kuruşu fırıncının önüne attım. Fırıncı sağa sola baktı etrafta polis-jandarma olmadığından emin olduktan sonra yarım ekmek kesti bana ekmeği yerken kimseye göstermememi tembihledi, ben ekmeği saklayarak bir kenara çekildim. Ekmeğimi yerken yanıma bir polis gelip ekmeği nereden aldığımı sordu. Ben söylemek istemediysem de beni tehdit etmesi üzerine onu fırının önüne götürdüm. Polis fırıncıyı aldı benimle beraber karakola götürdü o gece karakolda aç susuz sabahladık sabahleyin beni bıraktılar, sonradan öğrendiğime göre fırıncıya ağır para cezası verip bırakmışlar"

Evet, Rahmetli babama dönelim babam devam ediyor: " o kıtlık yıllarında biz fazla ekmek kıtlığı çekmedik bizim bir değirmenimiz vardı, değirmenin etrafında da 15-20 dönüm tarlamız vardı, Rahmetli babam bentler kurarak o tarlaya ektiğimiz mısırı sulardı. Bir de evimizin önünde çok şen kaynak suyu vardı (o halen evimizin alt tarafından akıyor ve 150’lik boruyla bütün köyün içme suyunu sağlıyor.) o suyla da yine evimizin alt tarafındaki tarlayı da suluyorduk, bütün köylü bize mısır kesmüğüne gelirdi babam mısır kesmüğü verdiklerine birazda mısır verir onlarda aldıkları kesmükleri önce dibeklerde dövüp inceltir sonrada süpürge tohumu ve verdiğimiz mısırla karıştırır değirmende öğütür onunla ekmek yaparlardı." Yine o yıllarla ilgili Rahmetli Nadide yengemden dinlediğim bir olayı da anlatmak istiyorum. Yengemin köyünde iki kişi birbirlerine tepeden tepeye Gürcüce çağrışıyorlar. "Coov useynav raperhar ras icebi" (Hüseyin nasılsın ne yapıyorsun) Randavkna memedav uruşam bağnebi dimisğida" (Ne yapacağım Memet süpürge tohumu çocuklarımı kırdı" "coo huseynov uruşay degelyatu gak" degelyatu gak" (süpürge tohumun bitti mi yoksa var mı?) "Demelya memedavv demelya" (Bitiit memedavv bitti ) " co useynav bağ nebi ahla digisda ahla digisda" (la useyin çocukların şimdi kırıldı şimdi kırıldı şimdi kırıldı)

Söz yine Rahmetli babamda : " babam vefat etti (dedem) biz ekim dikim işlerini babam kadar beceremedik se de yine fazla kıtlık çekmedik askere gidip geldim. Yağmurlar yağmaya başladı azda olsa milletin karnı doydu. Askerden gelince bizim evde de mısırımız bitmiş fakat yeni mısırın çıkmasına az bir zaman kalmıştı. Şöyle 15 20 kilo mısır bulsak yeni mısıra kadar bize yetecek bir çarşamba günü ata binip çarşıya gittim atı hana bağladım heybeyi aldım. (heybe iki tarafında da ufak tefek yükleri koyup binek eğerinin arkasında atın üzerine bağlanan bir şey) Ünye'nin Cumhuriyet meydanında düşünceli düşünceli dolaşıyorum bir adam yanıma geldi ve "ne düşünüyorsun? Mısırın mı yok*" Ben evet mısırım yok "ne kadar lazım" "20 kilo olsa yeter" adam "o kadar yok 7-8 kilo kadar var, işine gelirse peşimden gel gel al" ben hemen adamın peşine takıldım az yukarıda biraz tenhada olan bir evin ahırına girdik orada mısırı tarttı parasını verdim adam kantarını çuvalını aldı bana döndü "Sakın yakalanma beni bulamazsın" deyip koşar adım kayboldu gitti. ben mısırı heybeye koydum akrabamız ve köyde komşumuz olup çarşıda oturan ve fındık alış verişi ile uğraşan Gavyoğlu Mevlüt ağanın dükkanına gittim mısırı saklamaya çalışırken Mevlüt ağa beni gördü "Mahmut ne yapıyorsun" "biraz mısır buldum da saklamaya çalışıyorum " Aman oğlum aman aman iyice sakla" Mısırı bulduk fakat Cevizdere ırmağında yol kesik gelen giden aranıyor oradan nasıl geçeceğim? Saat 12 kadar Mevlüt ağanın mağazasında bekledim. Saat 12 den sonra jandarma aramalara son veriyordu,12 den sonra atıma binip eve geldim Annemin bana ilk sorusu "mısır bulabildin mi" buldum cevabını verince dünyalar onun oldu"

Bir gün baba annemle sohbet ederken bana "oğlum siz ne gördünüz bizim başımızda bir samanlık kırımadı birde değirmen dönmedi. Bizim zamanımızda gaz, tuz kibrit dahi bulunmuyordu pancarımızı deniz suyu ile pişiriyor geceleri çalı yakarak ışık yapıyorduk.

Evet değerli dostlar! Bazı arkadaşlar "sen bu kadar eski olayları hafızanda nasıl tutuyorsun?" diye soruyorlar Ne Bileyim ben demek ki bu da ayrı bir kabiliyet. Ben duyduklarımın tamamını anlatmaya çalışsam sahifeler yetmez. Bu günlük bu kadarla yetinelim. Durmak yok İnşallah devam.

Selam ve dua ile hoşça kalınız