Türkiye’de organ bağışının yetersiz olmasında ve toplumun bu konuda yeterince duyarlı olmamasında başlıca 3 temel faktör rol oynuyor : Bilgi eksikliği, önyargılar ve yanlış inanışlar önemli rol oynuyor.
KİMLER ORGAN BAĞIŞI YAPABİLİR?
Organ bağışı kişinin hayatta iken kendi iradesiyle, organlarının bir kısmının veya tamamının ölümünden sonra başkalarının tedavisi için kullanılmasına izin vermesi olduğunu söyleyen Ali Coşkun, “18 yaşını doldurmuş, akli dengesi yerinde olan herkes organ bağışında bulunabilir.
Bağış yapılabilecek resmi sağlık kuruluşları çok olmakla bilikte ; öncelikle devlet hastanelerinin başhekimliklerinde bu konu ile ilgili bilgi de alınabilir.” dedi.
Organ nakli kimlerden olabilir ?
Organ nakli iki şekilde yapılır; canlıdan canlıya veya beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden yani kadavradan yapılan nakillerdir.
Coşkun, yapmış olduğu açıklamalara şu sözlerle devam etti;
“Organ nakli beyin ölümü olmuş kişilerden yapılabilir (Beyin fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak kaybedildiği durum). Bunun anlamı şudur; kişi herhangi bir yoğun bakımda, kendi kendine solunum yapamadığı için solunum cihazına bağlı olarak yaşamını yitirmiştir (Bitkisel hayatta ise solunum, kendiliğinden devam eder). Beyin ölümü olup olmadığına, ilgili kanunun 11. maddesine dayanılarak, biri nörolog veya nöroşirurji uzmanı, biri de anesteziyoloji ve reanimasyon veya yoğun bakım uzmanından oluşan iki hekim tarafından kanıta dayalı tıp kurallarına uygun olarak oybirliği ile karar verilir. Böyle bir durumda ölen kişilerin yakınlarına Türkiye’ nin neresinde olursa olsun, kişinin organ bağış kartı olsun ya da olmasın mutlaka organ nakli koordinatörleri tarafından bilgi verilip fikirleri alınır. Yaklaşımları olumlu ise yazılı onay alınarak bu kişilerden organ nakli yapılır. Kişinin kartı olsa dahi aileden mutlaka yazılı onay alınır. Bu, kanuni bir zorunluluk değildir ancak toplumun hassasiyetleri ve etik değerler göz önünde bulundurulur.
Canlıdan canlıya organ nakli böbrek, karaciğer ve akciğer gibi organlar için geçerlidir. Örneğin anneniz, babanız veya kardeşiniz diyalize giren bir böbrek hastası. Uygun koşullar var ise siz böbreğinizin birini ona verebilirsiniz. İnsanlar tek böbrekle de hayatta kalabilirler ancak bu tıpta istenmeyen bir durumdur. Tek böbreği alınan kişi açısından da ilerde sakıncalar ortaya çıkabilir. Karaciğer ve akciğer için de aynı durum geçerlidir. Siz sağlıklı iken, organınızın birini veya bir parçasını (karaciğer ve akciğer için geçerli) birine vererek takip edilmesi gereken riskli gruba giriyorsunuz. Ancak, maalesef bağışların yetersiz oluşu, organ nakli bekleyen insanların çokluğu nedeniyle son çare olarak canlıdan canlıya nakil zorunlu olabilmektedir. Kalp gibi hayati bir organ için ise kadavradan nakil zorunludur.
Organ bağışının önündeki en önemli engel tabi ki bilgi eksikliğidir. İnsanlar organ bağışının ne olduğunu, nasıl yapıldığını bilmiyorlar. Ancak organ nakli gerekliliği başlarına geldiğinde, bu durumun çaresizliğini anlayabiliyorlar. Dolayısıyla bilinmeyen bir konuya yaklaşımları da temkinli oluyor. Ölen bir yakınının organlarını bağışlamayı düşünen bir aile kişinin bedensel bütünlüğünün tamamen bozulacağı endişesini taşıyor. Oysaki organ nakli ameliyatının herhangi bir ameliyattan hiçbir farkı yoktur. Ölen kişinin yakınları tüm açıklığı ile bilgilendirildiklerinde görüşleri değişebiliyor.
Bu konuda mahalle mahalle, toplumun tüm fertlerine , gerekirse kahvehanelerde toplanarak 15’er dakikalık kısa bilgilendirmeler yapılmalı, TV programlarında sık sık bilgilendirmeler yapılmalıdır.
Bu bilgilendirmeler, sadece organ bağışı haftasında değil, her ay düzenli olarak yapılmalıdır.
Ayrıca, dini inanışlar konusunda da, özellikle yanlış bilgilerin ( “organ bağışı yaparsam günah işler miyim? ”), camilerimizde imamlarımız, din hocalarımız tarafından verilecek vaazlarda düzeltilmesi çok önemli bir kazanç olacaktır, organ bağışının ne kadar hayırlı bir işe hizmet edeceği sık sık, din hocalarımız tarafında her ay düzenli olarak camilerde ve medya kuruluşlarında anlatılmalıdır.
Organ bağışının para, menfaat vs. karşılığı yapılmaması da önemli bir kriterdir. Eğer toplumda yeterince organ bağışı olursa, sadece ölülerden alınan organ nakilleri yeterli olur, canlıdan organ nakli için doku almaya gerek kalmaz ve doğrusu da budur. Bu nedenle tüm vatandaşların sağlıklarında organ bağışına izin vermeleri gerekir. Ya da öldüklerinde organ ve dokusu alınacak kişinin bağışla ilgili aksini beyan etmemiş olması da yeter koşuldur ve yakınlarının izninin alınması sonucu da geçerli olur.
Organ bağışı sonucu bir insana hayat veren insan, Maide suresindeki 32. Ayeti yerine de getirmiş olmaz mı ?
“Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanır.”
Ayrıca kimse kıyamet gününde organını bağışladığı için eksik organ ile mahşer gününe çıkmaz. Bu konuda da “İnsan kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor? Evet bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.” Ayeti bize yol gösterici olarak yeterli olur.
Ayrıca Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından organ ve doku nakli caiz kılınmıştır. Bunun her ay düzenli arlıklarla topluma anlatılması çok önemlidir.
Organ nakli bekleyen hasta sayısı her geçen gün artmakta , bu sayıya her yıl binlerce kişi ilave olmaktadır. Avrupa ve Amerikada organ bağışı oranları, ülkemizdekinin 20 katını da geçmiştir. Derhal toplumumuzun bilinçlendirilerek, bu oranları yakalayıp, geçmemiz için seferberlik karakterinde bu konuya duyarlı olmalıyız.”