Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, bugün itibarıyla deprem bölgesinden diğer illere kayıtlarını aldıran öğrencilerden 63 bin 479'unun nakillerini geri aldırdığını söyledi.
Ordu'da Anadolu Yayıncılar Derneğince düzenlenen "Anadolu Soruyor" programında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Özer, 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerde Milli Eğitim Bakanlığının çalışmalarına ilişkin bilgi verdi.
Özer, Kovid-19 salgınında okulların açılmasının Türkiye'nin diğer ülkelere göre normalleşmesine katkı sağladığının altını çizerek aynı durumu deprem bölgesinde de yaptıklarını belirtti.
"Her yer ve her şartta eğitime devam." mottosunu yazdıklarını ifade eden Özer, "Çadırsa çadır, konteynerse konteyner, okulsa okul, prefabrik okulsa prefabrik okul hiçbir şey yoksa açık alan çünkü öğretmen ve öğrencinin buluştuğu yer okuldur. Bu motivasyonla tüm arkadaşlarımızla birlikte sahada deprem bölgesini normalleştirmek için çok yoğun çaba sarf ettik." diye konuştu.
Özer, 24 Nisan itibarıyla Hatay ve Adıyaman da dahil olmak üzere tüm Türkiye'de eğitim ve öğretimin normalleştiğini, bu normalleşmenin deprem bölgesindeki illerden diğer illere giden, kayıtlarını aldıran diğer öğrencilerin de geriye dönüşünü sağladığını kaydetti.
Dün bir televizyon programında geriye dönüş yapan öğrenci sayısının 59 bin olarak açıkladıklarını dile getiren Özer, şöyle devam etti:
"Bugün geldiğimiz zaman rakamlara baktım, rakam artmış. Bugün itibarıyla diğer illere giden, kayıtlarını aldıran öğrencilerden 63 bin 479'u geri illere nakillerini aldırmışlar. En fazla nakil aldırılan, geri dönüş yapılan il Kahramanmaraş, depremin merkezi, 20 bin 276 öğrenci. İkinci sırada Hatay var 11 bin 553 öğrenci, üçüncü sırada Gaziantep var 8 bin 278, dördüncü sırada Malatya var 8 bin 162, bu şekilde devam ediyor, Adıyaman 7 bin 961. Yani siz tüm olağanüstü koşullarda, pandemi olabilir, deprem olabilir, sel afeti olabilir, eğer okulları normalleştiremezseniz bölgeyi normalleştiremezsiniz. İşte biz bunu sağlayarak bölgenin normalleşmesi yönünde çok önemli bir katkı sağlamış olduk."
Bakan Özer, tüm bakanların mesleki eğitimin güçlendirilmesiyle ilgili çok çaba sarf ettiğini belirterek 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'nda yaptıkları değişikliğe ilişkin bilgi verdi.
Türkiye'de o gün itibarıyla 159 bin çırak, kalfa olduğunu, bugün bu sayının 1 milyon 400 bin çırak, kalfaya ulaştığını aktaran Özer, tüm organize sanayi bölgelerinde, yani sektörün kümelendiği yerlerde meslek eğitim merkezleri kurduklarını ifade etti.
Özer, tarım liseleriyle ilgili çok önemli bir atılım yaptıklarını kaydederek "Sadece tarım alanında değil, savunma sanayiinde de. Mesela savunma sanayiinde Türkiye'de ortaöğretim seviyesinde tek bir meslek lisesi yoktu. Bu kadar savunma sanayiinde güçlenen bir ülke olarak o ihtiyacı karşılayacak bir mekanizma yoktu. ASELSAN'la Ankara'da ASELSAN Mesleki Teknik Anadolu Lisesini kurduk. Aynı şekilde Konya'da ASELSAN Mesleki Teknik Anadolu Lisesini." dedi.
Bir alanda yatırım yapıldığı zaman Türkiye'nin büyüdüğü alanlardaki eleman ihtiyacının da ciddi şekilde giderildiğini vurgulayan Özer, artık Milli Eğitim Bakanlığının sanayicinin, sektör temsilcilerinin ayağına gelmesini beklemediğini, sahaya giderek gece gündüz çalıştıklarını kaydetti.
Özer, LGS sınavının ortaokuldan liseye geçiş için yapıldığını ifade ederek "Tüm lise okulları için yapılıyor mu sınav? Hayır. Yüzde 90 öğrenci, 8'inci sınıf öğrencilerinin yüzde 90'ı sınavsız bir şekilde yerleşiyor. Sadece yüzde 10'u ki bu rakamı azaltacağız biz. Sınava girmeden yerleşenlerin yüzde 94'ü ilk 3 tercihine yerleşiyor. Yüzde 55'i birinci tercihine yerleşiyor. Yani LGS sınavına girmeden birinci tercihine yerleşen öğrencilerin oranı yüzde 55. Bu ne demektir? Artık bu mekanizma verimli bir şekilde, memnuniyet verecek şekilde çalışıyor demektir." diye konuştu.
Bakan Özer, çocukların sınava girme ihtiyacı olmadan istedikleri, tercih ettikleri okullara rahat bir şekilde yerleşebildiğine dikkati çekerek şöyle devam etti:
"Sınav Fen Liseleri için, Sosyal Bilimler Liseleri, proje uygulayan meslek liseleri, imam hatip liseleri için, Anadolu liseleri için uygulanıyor. Çok az sayıda okul için kullanılıyor. Şimdi 'LGS'yi kaldıracağım.' dediğiniz zaman şunu demeniz lazım, 'Bunun yerine şöyle bir sistem inşa edeceğim.' O sistemi duydunuz mu siz? Ben duymadım. Yani gerçekten vatandaşın adalet duygusunu zedelemeyecek nasıl bir sınav sistemi olacak? Mesela Galatasaray Lisesine nasıl yerleştireceksiniz? Robert Kolejine nasıl yerleştireceksiniz? Bu sorunun cevabı yok."
"İstanbul'da en ufak riskli bir bina bırakmamak için elimizden gelen çabayı sarf ediyoruz"
Son 20 yılda bakanlığın okullarda olağanüstü koşullarda toplanma yerleri olması için çok ciddi yatırımlar yaptığına işaret eden Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Son 3 yıl içerisinde de bunu ivmelendirdik. Şu anda mesela yıkım kararı olup da eğitim öğretime devam eden tek bir eğitim kurumumuz yok. Diğer taraftan tüm illerde, özellikle fay hatlarının bulunduğu illerde güçlendirme ve yeni okul yapma çalışmaları çok hızlı bir şekilde devam ediyor. Özellikle de İstanbul. İstanbul'a son 20 ay içerisinde aktardığımız kaynak miktarı 27 milyar lira. İstanbul'da en ufak riskli bir bina bırakmamak için elimizden gelen çabayı sarf ediyoruz. Biraz önce örnek verdim, deprem bölgesindeki en sağlam binalar okullar çıktı. Ne mutlu bizlere. Diğer kurumlarımızın da vatandaşlarımızın da olağanüstü koşullarda her türlü imkanı kullanabildikleri mekanlara dönüştü. Aynı şeyi Türkiye'nin her tarafında yapıyoruz."
Bakan Özer, mülakatların kaldırılmasına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
"KPSS'yi baz aldık. Diğer taraftan da işte 1416 ile yurt dışına görevlendirilecek, master doktora yapacak akademisyenlerin seçiminde diğer alanlarımızda gerçekten süreçler iddia edilenin tam tersine çok daha sağlıklı bir şekilde yürütülüyor. Hatalar olmuş olabilir. Yani ama tüm yapıya sirayet eden bir hata değil bu. Belki tekil olaylar olmuştur. Ama özellikle öğretmen atamalarında hiç olmadı. O çok önemli. Bundan sonra artık atamalar çok daha hızlı olacak, ilgili kanun değişiklikleri yapıldıktan sonra."
Yurt dışına beyin göçüyle ilgili spekülasyon yapıldığını kaydeden Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Maalesef hep algı üzerinden gidiyoruz. Bir zamanlar hatırlayın, şu vardı 'Türkiye'den bir şey olmaz, Türkler yapamaz, edemez. Eğer bir şey yapmışsa arka planda hinlik vardır, başka bir şey vardır' diye bir sürü spekülasyonlar yapılıyordu. Türkler yapabileceğini gösterdi. Şimdi başka bir algı operasyonu başladı, 'Gençler gidiyor. Çünkü özgürlüklerle ilgili sıkıntı var, hareket kabiliyetiyle ilgili sıkıntı var, beklentisini karşılamıyor gençlerin.' İstatistikler öyle söylemiyor. Çok büyük oranda değil, her zamanki gibi."
Özer, dünya ile küresel bir sistemin içerisinde olunduğuna dikkati çekerek "Elbette yurt dışından da size insanlar gelecek. Sizden de insanlar gidecek. Önemli olan gidenlerin Türkiye ile bağını kopartmaması." ifadesini kullandı.
Beyin göçünü dile getiren insanların, 20 yıl önce başörtüsü yasaklarından dolayı yurt dışına giden kadınlar için bu ifadeyi kullanmadığını ifade eden Özer, "O zaman beyin göçü yok muydu? Ülkesini terk ediyordu. Bir de şu anda bir şey yok. Orada en temel anayasal hakkı gasbedildiği için ülkesini terk ediyordu. Tam da beyin göçü bu aslında. Ama o zaman hiç konuşulmadı. Niye? Çünkü onların bir değeri yoktu." dedi.
"Onlar görecekler 14 Mayıs'ta neyin ne olduğunu"
Özer, "Z kuşağı, AK Parti'ye oy vermeyecek." diyenlerin olduğuna yönelik soruyu da şöyle yanıtladı:
"Öyle bir şey yok. Bizim gençlerimiz vatanını, milletini seven, kültür değerlerini özümsemiş, yapılanları da en rasyonel şekilde gören bir kuşak. Gerçekten eğitim sisteminin içerisindeyiz, gençlerimizle de sürekli bir aradayız. Doğruyu da görüyor, yanlışı da görüyor. Yani doğrunun üstünün örtülmesine de tahammülü yok, yanlışın doğru olarak gösterilmesine de tahammüllü yok. Çok daha hakkaniyetli, belki yaşlılardan çok daha hakkaniyetli. Bizim onlar geleceğimiz. Sanki onlar mevcut hükümete ve yaptıklarına karşıymış gibi oluşturulan hava da bir algı operasyonu. Onlar görecekler 14 Mayıs'ta neyin ne olduğunu."
Dijital platformlarla ilgili özellikle son bir yıldır çok önemli açılım sağladıklarının altını çizen Özer, "Bizim eğitim bilişim ağı EBA vardı. Sadece bir tane dijital platformumuz vardı. Bu ne için kritikti? Bir taraftan eğitimin dijitalleşmesi, bir taraftan da olağanüstü koşullarda bu mekanizmaların devreye sokulması açısından çok kritikti. Biz sonra öğretmenlerimiz için ÖBA'yı kurduk. Sonra öğrenci ve öğretmenlerimize destek vermek için öğrenci öğretmen destek sistemini oluşturduk. Sonra matematik platformunu oluşturduk. Sonra Türkçe platformunu oluşturduk. En son İngilizce yabancı dil öğrenme ile ilgili diyalekt diye platformu oluşturduk. Şu anda Apple'da birinci sırada. En fazla indirilen. Çünkü sadece eğitim çağı nüfusu için değil, yetişkinler için de dili çok rahat bir şekilde öğrenmesine destek olan bir dijital platform ve Türkiye'deki mevcut dijital platformların en kalitelisi."
"Sayın Cumhurbaşkanı'mızın çok rahat bir şekilde seçileceğine inanıyorum"
Özer, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çok rahat bir şekilde seçileceğine inandığını vurgulayarak "Çok fazla algı operasyonu yapılıyor, özellikle anketler üzerine. Saha başka bir şey diyor. Asıl olan da saha. Sosyal medyada gündemi belirleyenlerin gerçekten sahada karşılığı olsaydı, AK Parti hiçbir zaman iktidar olamazdı. Geçmiş seçimlere bir bakın, sosyal medyada bir şeyin dile getirilmesi sahada problem olduğu anlamına gelmiyor. Dile getirilememesi de sahada problem olmadığı anlamına gelmiyor. Önemli olan hayatın kendi akışı." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çok önemli bir lider olduğunu belirten Özer, "Sadece Türkiye için değil, dünya için de çok önemli bir lider. 20 yılın üzerinde istikrarlı bir şekilde bu ülkeyi yönetmiş ve vatandaşlarının her alanda, sadece eğitim alanında değil, sağlıkta, ulaştırmada, altyapıda, tüm alanlarda yaşam kalitesinin artırılmak için çok önemli kazanımları ülkeye kazandırmış bir lider. Halk bunu görüyor." dedi.