AYNAYLA TOPRAĞIN İBRETLİK MUHABBETİ

Abone Ol

Toprak aynaya dedi ki:
 "İmreniyorum sana! Çünkü kim sana baksa kendini görür,bana bakanlarsa sadece beni görür!
“Ayna toprağa cevap verdi:"Ey kara toprak! Ne beyhude dertle dertlenmişsin! Bilmiyormusun? 
Ben bana bakanların bugününü gösteririm.
Halbuki sen, sana bakanların yarınından haber verirsin!
“Bu cevap toprağın hoşuna gitse de Söylermisin bana, sana bakanlar hiç dönüp bakar mı bana?"
Ve ayna toprağa acı bir gülümseyişle şunları söyledi:
"Merak etme! Bana bakacak yüzü kalmayanların gözleri hep sana döner!"..

Mevlânâ Hazretleri, her insanın içinde mevcut olan bu farklı husûsiyetleri şu şekilde tasvir etmektedir:
“İnsanın iç dünyası bir ormana benzer. Orada hayır ve şerrin her çeşidi bulunur. Allâh’ın sana lütfu olan “Ona, Rû­hum­dan (kud­re­tim­den bir sır) üf­le­dim” (el-Hicr, 29) âyetinden haberin varsa, bu ilâhî nefesten feyz alıyorsan, insan; yani ondaki bu karışık, acâyip duygu ve hissiyât karşısında uyanık ol!..

Hazret-i Mevlânâ, insanın kendini daha iyi tanıması için bize şu ifadeleri bir ayna olarak uzatır:
“İnsan bir ormana benzer. Nasıl ki, ormanda binlerce temiz ve  kötü huylu hayvan varsa, insanın iç dünyasında da her türlü güzellik ve çirkinlik vardır.”
“Ey sâlik!.. Mûsâ da Firavun da senin varlığında mevcuttur. Bu iki hasmı kendinde aramak gerektir.”
“Vahyin ışığında aydınlan ki, sendeki Mûsâ, sendeki Fira­vun’a galip gelsin!..”

Ya Varsın Bu Evrende Ya Da Yoksun ;
  Bundan ötürü ya hisseder doya doya uçta yaşarsın. Yada bir zaman artık hissizleşir hissizleştiğin kadarını anında yaşarsın. Bu durum her zaman değişebilir.
   Bazen dibe inersin Bazen de nirvanaya zıplarsın ! 
  İslam davasına mensup olmak gerçekten büyük bir şereftir. Bundan dolayı da yüce rabbimize hamd ediyoruz.

  " Topraktandır cümle beden,
    nefsini öldür ölmeden.
Böyle emretmiş yaradan;
Sen kalemsin,ben uç muyum?..

Aşık Veysel’e İstanbul’da bir doktor haber yollar kendi Hastanesinde ameliyat ettirip gözlerini açtırayım. Aşık Veysel ilgisine çok teşekkür eder velakin Benim Dünyam o kadar güzel ki müsaade edin ben o güzellikler içinde yaşayayım. Bu hadiseden hepimizin öğreneceği nice dersler var;

Güzelliğin on para etmez 
Bu bendeki aşk olmasa 
Eğlenecek yer bulaman 
Gönlümdeki köşk olmasa
der. 
“Asıl güzellik insanın iç alem güzelliği”..

İnsan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı;
Belli ki; yakınımız yoktur Allah'tan gayrı.
 (Necip Fazıl Kısakürek)

Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Beyhude Dolandım Boşa Yoruldum
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Her Kim Ki Olursa Bu Sirr-İ Mazhar
Dünyaya Bırakır Ölmez Bir Eser
Gün Gelir Veyseli de Bağrına Basar
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır

Binbir ismin birinden tut 
Senlik benlik nedir sil at 
Tuttuğun yola doğru git 
Yoldan çıkıp olma asi

Cümle canlı hep topraktan 
Var olmuştur emir Haktan 
Rahmet dile sen Allah’tan 
Tükenmez rahmet deryası

Veysel sapma sağa sola 
Sen Allah’tan birlik dile 
İkilikten gelir bela 
Dava insanlık davası...
                      (Aşık Veysel)

“İnsanı, bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek içinse uyandırmak gerekir... “        
(Tolstoy)
Her seher vaktinde duamız
odur ki; 
Hak etmeyeni sevdirme bize 
Yarabbi..

Bakın...Niyazî-i Mısrî kimlerle anlaşabileceğimizi çok güzel 
ifade etmiş;

“Dünyaya muhabbet ve rağbet edenler bizi anlayamazlar...
Bizi ancak Allah’a aşık olanlar anlayabilir..”

İmâm-ı Şâfii (Rahmetullahi aleyh) şöyle dedi:
- Allahu Teala’nın Kitabı’nda bir âyet var ki, o zâlimin kalbine ok, mazlumun kalbine merhemdir.
- O hangi âyet? Diye sorulunca, şöyle cevap verdi: 

هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّࣖ 
“Senin Rabbin, hiçbir şeyi unutmaz.” (Meryem Suresi 64)

Cenâb-ı Hak, imtihan maksadıyla yarattığı dünya hayatını zıtlar üzerine tesis etmiştir. Bu sebeple güzel de bulunacaktır, çirkin de; hayır da bulunacaktır, şer de… Bu dünyanın bir parçası olarak yaratılan ve bu tezatlar arasında kalan insanoğlu da, kendi nefsine yerleştirilen takvâ ve fücur, hayır ve şer duyguları arasında her an imtihandan geçmektedir. Bu sayede kimileri gönül âlemini güzelleştirmekte ve hayra meyletmekte; kimileri de iç dünyasını çirkinleştirerek şerrin, yani kötülüğün bendesi hâline gelmektedir.

Nice insan makamında esirdir. Nice insan mertebesinde esirdir. Nice insan malının başında esiridir. Hürriyet nedir? 
Ölüm korkusunu yenmek. Ahireti düşünmeyen ölüm korkusunu yenemez. Çünkü şehadet başka bir nimettir. Onu yenmeyen hür olamaz. Rızık korkusunu yenmeyen hür olamaz. 
Bakmayın Mercedesle gitmesine, bakmayın milletvekili olmasına, bakmayın vali olmasına, müftü olmasına. Kim hangi makamda olursa olsun, rızık korkusundan, makam sevdasından, şundan, bundan titriyorsa olduğu yerin kölesidir. 
Asıl Allah’ın kapısına teslim olanlar, ‘Önden Gidenlerdir’.
Önden gitmek kolay bir iş değildir. 

Hasanı Basri hazretleri diyor ki, 
Önden gidenleri siz görseydiniz; 
ya hu bunlar deli derdiniz. Zaten onların devrinde de onlara deli diyenler vardı. 
Musab bin Umeyir’e de deli dememişler miydi?. O güzelim genç yaşındaki, bütün malını bırakmışta düşmüş İslam yoluna. Bu gün bu önden gidenlere deli demediler mi Allah aşkına. 

Eğer “Siz gücünüzü yaratandan alırsanız;
O zaman Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) yoluna düşerseniz, siz iz bırakmak için değil sorumluluk duygunuzu yerine getirmek için yaşarsanız, kilonuzdan iz kalmaz davanızdan iz kalır.  Dava nedir biliyor musunuz? 
Şu önden gidenlerin hangisini ele alsanız, cüzdanının peşine düşmeyenlerdir. Hayatı vicdanıyla tartanlardır. Bu dünyada insanlar, ya cüzdan merkezli yaşaralar ya da vicdan merkezli yaşarlar. Bu dünyada kimi insanların davasının fiyatı vardır, kimilerinin ise davasının değeri vardır. Davasının fiyatı olmayan Allah resulü sallallahu aleyhivesellemdir. Kadın verdiler, para verdiler, makam verdiler ne dedi; “Vallahi bir elime Ay’ı diğer elime de Güneş’i verseniz, yine de davamdan vazgeçmem” dedi. Davasının fiyatı olanlar iz bırakamazlar. İnsanlar bu dünyada ya değerlerine göre yaşarlar, ya da diğerlerine göre yaşarlar. Değerlerine göre yaşayanlar dertli olurlar. Onlara gündüz yetmez, onlar geceyi nurlandırdılar. Gecesi nurlanmayanın gündüzü nurlanmaz. 

وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُؕ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِرٖينَࣖ
Âl-i İmrân Suresi - 54 
  “Tüm hesapların üstünde bir hesap vardır.” O da Allah’ın hesabı..

Fizik boşluk kabul etmediği gibi gönüller de boşluk kabul etmez. İmâm Şâfiî Hazretleri’nin buyurduğu gibi;

“Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, bâtıl seni işgâl eder.”

“Uydum kalabalığa!” deyip İslâmî duruşumuzdan tâviz verirsek, Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî azâba dûçâr oldukları haber verilen kavimlerden ne farkımız kalır?

Gönlünde derdi olanın gözü yatakta olmaz. Niceleri vardır ki, bir derdi vardır. Ona günler yetmez. Niceleri vardır ki bin derdi vardır hayatı anlamaz. 
Arabanın modeli, evin eşyasını dert edinmiş. Yıllar sonra emekli olacağı günü dert edinmiş. Evinin çatısını dert edinmiş. Ama ahireti ve son nefesi, ölümü unutmuş. Kimileri de her anı son an, her nefesi son nefes, her kelimeyi son kelime gibi yaşıyor.” insanların vakitlerini çok iyi değerlenmelerini,sosyal medyada lüzumsuz ipe sapa gelmeyen paylaşımlarla  şurada burada vakit öldürmek yerine İslami şuur olan yazıları takip etmek ve kitap okuma alışkanlığını kazanmalıyız..

Yaşamak su misali akıp giderken bize kalan bir vefa bir iyilik bir selam bir de habersiz yapılan güzel dualar.       
İşimiz nazardan, yolumuz düşmandan, kapımız nankörden uzak olsun inşallah.

Bir insan huysuzsa idâre edin, câhilse akıl verin, sinirleyse sabredin, ama nankörse yol verin gitsin! Çünkü; huysuz bir insan düzelebilir, câhil bir insan akıllanabilir, sinirli bir insan sakinleşebilir. Ama nankör bir insan aslâ değişmez..!
Kalpleriniz, gözleriniz ve gönülleriniz güzelliklerle dolsun..
İydiniz said, ömrünüz mezid, 
saadet ve bereketiniz medid  olması niyazıyla…