Haber yazıyorum. Masamda biriken dosyalar, ekranın köşesinde yanıp sönen mailler, içimde yankılanan "bitir artık şu haberi" sesi… Bir yandan da arka planda Candan Erçetin’in “Yalan” şarkısı çalıyor. Derinlere işleyen o sesiyle tam da şu cümle geliyor kulağıma;
“Açmadığın dalda sözün geçer mi?” Haberi yazmayı bırakıyorum ve bu köşeyi yazmaya başlıyorum. Çünkü bu cümle öyle alelade bir söz değil. Özellikle haber yazarken yerel siyaseti düşününce adeta bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze.
Açmadığın dalda sözün geçer mi?
Yerel siyaset, halkla iç içe olmadan, onların derdiyle dertleşmeden, gerçekten anlamadan yapılmaz. Her adımda, her sözde, halkın içinden geçmeden, onların hayatına dokunmadan çözüm üretmek ne kadar gerçek olabilir?
Çamura basmadan, ayakkabısını kirletmeden, o yolda yürümeyen biri, o yolun ne kadar gerekli olduğunu, halkın hangi zorluklarla yüzleştiğini bilemez.
Kırsaldaki bir anne ev işleri ve köyün zorlukları arasında sıkışıp kalmışken, onun sosyal yaşam alanlarına duyduğu ihtiyacı anlamadan, *“sosyal yaşam alanı projeleri”nin gerekliliğini nasıl iddia edebilir?
Bir pazarcının pazar yeri ihtiyacını anlaman için o pazarı gezip, onlarla çay içmen şart. O pazarı dolaşmadan, sabah erkenden tezgahını kurarken ne kadar zorlandığını, hangi şartlarda ürünlerini satmaya çalıştığını görmeden, o pazarcıya en uygun çözümü nasıl sunabilirsin?
Eğer bunu fark etmezsen, o projelerin halk için ne kadar değer taşıyacağı hakkında tek bir kelime edemezsin.
İş arayan, her sabah iş bulma umuduyla evinden çıkıp saatlerce başvurduğu yerlerden dönen bir gencin gözlerindeki o solgun ışığı görmeden, istihdam projelerinin gerçekten ne kadar hayati bir gereklilik olduğunu anlayamazsın. O gencin hayallerinin, beklentilerinin, o gözlerdeki kırık dökük umutların ne kadar önemli olduğunu bilmeden, sadece “istihdam artışı” adı altında bir istatistik sunmak seni halkın derdinden uzak tutar.
Halkla iç içe olmak, onların hayatına dokunmak demek, her birinin günlük mücadelelerine saygı göstermek demektir.
Sadece gözlerdeki yansımalara bakarak, “ben biliyorum” demek kolaydır.
Ama gerçek olan, o insanlarla omuz omuza vermek, onların yaşadığı sıkıntılara tanıklık etmektir.
Açmadığın dalda sözün geçer mi?
O dal, halkla kurduğun bağda büyür. Yalnızca vaatlerle değil, gerçekten orada olmanla, onların dertlerine çözüm bulmanla yeşerir. Rehavetin rüzgarı seni savurur, eğer o halkla bir kök bağın yoksa.
Candan’ın şarkısındaki gibi, "yalan" söylemek kolaydır, büyük projeler, istihdam artışı, gelişim vaatleri…
Ama eğer bu vaatler halkın içinden gelmiyorsa, o dalda büyüme şansı yoktur. O yüzden, önce o mahallede, o sokakta, o pazarda olacaksın. Halkla gerçek bir bağ kurduktan sonra, sadece söylediklerin değil, aynı zamanda yaptıkların da değerli olacak.
Çünkü açtığın dalda sözün geçer. Ve bu dal, halkın içinde büyür, onların gerçekliğine saygı göstererek, her adımda güvenini kazanarak.
Ve işte o dalda çiçek açtırdıysan, ne reklama ne de şişirme haberlere ihtiyacın kalır. Çünkü halkın seni sevmesi, sana inanması ve sana güvenmesi için yapman gereken tek şey, gerçekten orada olmak, onların yanında durmaktır. O zaman, her bir kelimenin, her adımın gerçekten değerli olur.
Çünkü o dalda çiçek açan her söz, halkın içinden çıkar ve orada kök salarak büyür.