Yaş atmış beş; yolun neresi eder?
Kim demişti; ortasındayız ömrün?
Artık, çok kıymete binen seneler
Düşünmek, kaşınmak nafile bugün
Önüne-ardına bakmadan gider!
***
İlkokul yılları; köyler, yaylalar
İnek-dana yayıp, koyun güttüğüm
Alaftan çıtıman, ottan balyalar
Ağaçlarda bülbül gibi öttüğüm
Yurttan sesler, her çeşitten parçalar
***
Ahmet Gâzi Ayhan, Yıldıray Çınar
Ali Ekber Çiçek, Yüksel Özkasap
Dolaşır ibreler hep kıyı-kenar!
Çeker mi her dalga, uyar mı hesap?
Çıkar mı arasak Müzeyyen Senar?
***
Sinema çok seyrek, hep mûsikî var
Tarlalarda ağaçlara asılı
Radyo tellerine hangi kuş konar?
Ali Ercan, Zeki Müren; hâsılı
İmeceler, ses verecek ses arar…
***
Lise, Yüksek Okul; derken vazîfe
Ver elini hey güzelim Trakya
İlk göz ağrıları gelmez târife
Nasıl anlatılır; bre, a be ya?
Lüleburgaz; bir belde-i latîfe!
***
Gelince “bir akkuş kanadıyle revan”
Akkuş’a da revân olduk bir zaman
Ayrılırken âh çekerek derinden
Topkapı, Ankara, Niksar üzerinden
Argan manzaralı gürgenli mekân…
***
Ordu İmam-Hatip, kendi okulum
Derken bir yıl staj, haydi Cezâyir
Rüzgârın önünde yaprak bir kulum
İki bin beş yılı gelmişken ahir
Dedik, elveda ey mezun olduğum!
***
Cıvatalar mı foltaklaştı ne var?
Niye gıcırdıyor bu yay gibi diz?
Kâh somurtan, kâh sırıtan aynalar!
Neden böyle tereddüt edersiniz?
Baka baka zor seçtiğim kankalar?
***
Gittikçe sen de çok değiştin Nîsan!
Hangi takvime baksam sen değilsin!
Nerde o bahar, o meşk, o kahraman?
Bu hicran yüzlü akşam sen değilsin
Çoktan’dır sen, “sen olmadığın” çoktan!
***
Derme-çatma şeylerden ilk köşkümüz
Resimleri dahi bir melâl verir
İstikbâle maa’n yürüdüğümüz
Çok arkadaşlar da göçtüler bir bir
Günbegün artıyor hüzünlüğümüz…
***
Kitapların başka miski de varmış
Geç fark ettim böyle hoş koktuğunu
Harfler aşka boyar, ışka yakarmış
O mürekkeplerin eşk olduğunu
Gözler bu yaşı yaşınca anlarmış…
***
İlkte açar, sonda döker; her bahar
Seneden seneye özümsediğim
Niye dönmesin ki havada kuşlar?
Raksa sebep, bu kez yoksa ben miyim?
Saçlar sanki başka türlü tarumar!
***
Neylersin gitmek herkesin yaşında
Oldun, ya da olamadın; olacak!
Kim bilir, hangi gün, son kumaşında
Sessiz va’z ü nasihatin olacak;
Yatay kürsü, o musalla kaşında…